Dicle Nehri’nin nehir statüsünden düşürülen 60 kilometrelik kısmının yapılaşma dahil her türlü tehditlere açık olduğunu belirten TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Doğan Hatun, nehir statüsünün geri verilmesi gerektiğini söyledi
DİYARBAKIR YENİGÜN - Dicle Nehri’nin çıkış noktasından Bismil ilçe sınırlarına kadar olan kısmı 1997 yılında “nehir” statüsünden düşürülerek “dere” statüsüne alındı. Dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu kararına gerekçe olarak da nehrin çıkış noktasına yapılan Kralkızı ve Dicle hidroelektrik barajlarının nehrin debisini düşürmesini gösterdi. Karar kamuoyuna yansıtılmazken, sivil toplum ve çevre örgütleri ancak 2015 yılında yani 18 yıl sonra bu kararı fark edebildi.
Bakanlığın kararı iptal edildi
Bin 850 km uzunluğunda olan Dicle Nehri'nin Türkiye sınırlarındaki 523 km içinde Diyarbakır kent merkezinden geçen bölümünü de kapsayan yaklaşık 60 kilometrelik kısmının dere statüsüne alınmasından bugüne kadar Dicle Vadisi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın onayıyla “yapı rezerv alanı” ilan edilerek yapılaşmanın önü açılmak istendi. Ancak mahkeme, bakanlığın bu kararını iptal etti. Ardından İl Toprak Koruma Kurulu tarafından vadideki 7 bin dönümlük alanı “tarımsal” nitelikten çıkardı, nehir üzerinde HES (Hidroelektrik Santrali) projeleri planlandı. Gelen tepkiler üzerine HES projeleri durdurulurken, dönemin Tarım Bakanlığı ise İl Toprak Koruma Kurulu’nun aldığı kararı iptal etti.
Dicle Vadisi rekreasyon alanı
Yine zaman içinde Dicle Nehri üzerine 14 kum ocağı işletmesinin açılmasına izin verilirken, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nca hazırlanan “Dicle Vadisi Rekreasyon Alanı” isimli projenin uygulamalarına kentteki sivil toplum kuruluşları yoğun tepki gösterdi. Bunun üzerine UNESCO’dan da uyarı gelirken, ardından proje mahkeme tarafından iptal edildi.
‘Yapılaşma artacak’ uyarısı
Dicle Vadisi’nde bütün bu gelişmelerin tamamı son 10 yıl içinde yaşanırken, Hevsel Koruma Platformu üyesi ve Diyarbakır TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Doğan Hatun, Dicle Nehri’nin çıkış noktasından Bismil ilçe sınırlarına kadar nehir statüsünden “dere” statüsüne alınan kısmında yapılaşmanın artacağı, inşa edilebilecek yapı ve tesis türlerinin çoğalacağı uyarısında bulundu. Hatun, nehrin 60 km’lik bölümün nehir statüsüne kavuşturulması çağrısını yineledi.
‘Dicle Nehri korumasız’
Bu statü değişikliği ile Dicle’nin şehir içinde kalan bölgesi olan Dicle Vadisi’nin “kıyı hakkı”ndan mahrum bırakılmasına yol açtığını söyleyen Hatun, yeni statü sonucu nehrin 60 kilometrelik bölümünün kıyı şeridinin korumasız olduğunu kaydetti. Bir kentin nehir ve vadilerinin o kentin doğal ve kültürel mirası olduğunu söyleyen Hatun, doğaya öncelik vermeyen arazi kullanım kararları ve uygulamalarının, nehrin doğal yapısını değiştirerek kaybolmasına, yaşam kalitesinin düşmesine neden olduğu ve kent sağlığını tehdit ettiğini ifade etti. Hatun, “Yani nehrin dereye dönüştürülerek, ‘kıyı hakkı’ndan mahrum bırakılmasıyla nehrin 60 kilometrelik bu bölümünün kıyı şeridinde yapı inşa edilebilecek. Böylelikle de nehrin çevresi yasal olarak da talana açılmış oldu. Devlet vadinin talanı için boş durmadı. Ortaya çıkan bu durum vadiyle ilgili olarak devlet kurumlarınca alınan kararın neye istinaden alındığını da ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.
‘Statü ile kıyı hakkı doğar’
Dicle Vadisi’nin bazı kişilerin iştahlarını kabarttığına dikkat çeken Hatun, koruma aleyhine değişen mevzuatlar ile birlikte kendi döngüsü içinde korunmuş doğal yaşam alanı olan bu yerin tehlike altında olduğunu söyledi. Hatun, artan baskıya karşı doğaya öncelik vermeyen uygulamaların, dere statüsüne alınan Dicle nehrinin kentlinin bir araya geldiği, toplumsal gelişmenin sağlandığı çok yönlü kamusal alanlar olmaktan çıkıp tamamen rant odaklı kişilerin hedefi olmaktan çıkmayacağını kaydetti. Yaşananların bilinçli bir politika olduğunu savunan Hatun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bismil’e kadar olan kısmı nehir değildir, ancak ondan sonrası nehirdir diyorlar. Bu çok bilinçli bir politika; çünkü nehirlerin asıl kent içinden geçen kısımları kıymetlidir. 'Kıyı hakkı' diye bir şey var, 'Kıyı kenar çizgisi'. Kıyılar kamusal alandır, herkese ait olmalıdır. Eğer teknik olarak nehir değilse, 'kıyı hakkı' diye bir şey kalmıyor.” Kıyı bölgelerin kamusallığının ortadan kalkmasıyla sıfır noktasına kadar her yerin özel sektöre peşkeş çekilebileceğini belirten Hatun, Dicle Vadisi Projesi'nin de bu amaçla hazırlandığı ileri sürdü. Hatun, “Dicle Nehri Bismil’e kadar olan nehir statüsü geri iade edilmezse nehrin sıfır noktasına kadar her yer sermayeye peşkeş çekilebilir. Nehir statüsü düzenlenirse 'kıyı hakkı' vardır” dedi.
‘Ranta karşı statü mücadelesi vereceğiz’
“Dicle nehri neden nehir statüsünden düşürüldü? “ sorusunu soran Hatun, “Halen Dicle Nehri’nin resmi statüsüne niye kazandırılmadığını bundaki ısrarın ne olduğunu da biliyoruz. Gerçekten samimi şekilde bir şeyler yapılacaksa ilk olarak Dicle Nehri, nehir statüsüne kazandırılmalıdır. Bazı projelere altlık teşkil edecekse nehrin resmi bir şekilde statüsünü vererek proje hazırlanmalıdır. Bunun takipçisi olacağımızı ve kamuoyunun duyarlılığını bu minvalde olduğunu bildirerek Dicle Nehri'nin hakkı olan statüsünün kazandırılması için mücadele edeceğimizi, rant alanlarının oluşturulmasına karşı çıktığımızı burada yaşayanlar olarak üzerimizde görev olduğunu biliyoruz” diye konuştu. (MA)