DİSA'nın 19 Kasım Cumartesi günün düzenlediği “Çatışma Çözümü ve Barış İnşası” konulu çalıştayda diğer ülkelerde yaşanan çatışma ve çözümler anlatıldı. Bu ülkelerde yaşanan sürecin Kürt meselesine olan benzerliği üzerinde duruldu.
Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (DİSA), “Çatışma Çözümü ve Barış İnşası” konulu çalıştay düzenledi. Çalıştaya aralarında Diyarbakır Barosu ve İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) aralarında bulunduğu kentteki sivil toplum kuruluşu temsilcileri, siyasi partiler, meslek odaları temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı.
Friedrich-Ebert-Stiftung Türkiye Temsilciliği desteğiyle gerçekleşen ve moderatörlüğünü Cuma Çiçek'in yaptığı çalıştayda, Rojda Yıldız, Sidar Bayram ve Mehmet Zengin konuşmacı olarak yer aldı. Kamboçya, Güney Sudan ve Güney Afrika Deneyimleri üzerinde duran konuşmacılar, bu ülkelerde yaşanan çatışma ve çözüm süreçlerini detaylı bir şekilde anlattı.
Çalıştay'da ele alınan konuların ana başlıkları şu şekilde sıralandı:
SÜREÇLERİN KÜRT SORUNUYLA BENZERLİKLERİ “Soğuk Savaşın Gölgesinde (Oto) Soykırım ve Ertelenen Adalet: Kamboçya Deneyimleri” başlığında konuşan Sidar Bayram, Kamboçya’da çözüm süreci olmasına rağmen çatışmaların 1990’ların başına kadar devam ettiğini söyledi. Çözüm görüşmelerinin 1990’ların sonuna doğru başladığına işaret eden Bayram, “Yaşanan olaylara Türkiye eksenli baktığımızda ise, son dönemlerde derin bir şekilde yaşanan yoksulluk ve başka türlü de tarif edilen sorunları etnik kimlik açısından görmek önemli” dedi.
SUDAN’DAKİ SÜREÇ KÜRT SORUNUNA IŞIK TUTABİLİR “Kaçınılmaz Ayrılık: Sudan iç Çatışmaları ve Güney Sudan’da Bağımsızlığa Giden Süreç” başlığıyla sunum yapan Mehmet Sezgin, “1955-1972 aralarında yaklaşık 17 yıl süren bir çatışma süreci oldu. 1972 yılında yeni bir askeri darbe oluyor. Taraflar buluşuyor ve bir barış görüşmesi başlıyor. Anlaşmada, Güney Sudan özerk oluyor. Yaklaşık 10 yıl süren bir barış süreci söz konusu oluyor. Sudan’da yaşanan asimilasyon politikasıyla Kürt sorunu aynı diyebiliriz. Sudan da demokratikleşme olduğu gibi Kürt sorununa da ışık tutacağına inanıyorum” dedi.
AFFETME” GELENEĞİ ÜZERİNDEN SÖYLEM GELİŞTİRİLDİ “Güney Afrika'nın Üç Asırlık Kolonyal Tarihi ve Mirası: Gökkuşağı Ulusunun Çatışma ve Barış Deneyimleri” başlığında konuşan Rojda Yıldız, Güney Afrika'da ciddi bir sömürgecilik ve ırkçılığın olduğunu söyledi. Güney Afrika’da yaşanan çatışma ve çözüm süreçlerinin tarihçesi, tarafların bir biri ile ilişkisi üzerinde duran Yıldız, ülkede yaşanan ırkçılığın süreçleri zora soktuğunu da aktardı. Tarafların görüşmeye başlamasının ardından en büyük sorunun yaşanan katliamlarda kurbanların yaşadığı mağduriyet olduğunu anlatan Yıldız, “1991’de rejim kendisi kabullenip özür diliyor” dedi. Katliama uğrayanların ise kadim Afrika kültüründe olan “Affetme” geleneği üzerinden söylem geliştirerek çalışma yaptığını, ancak böyle bir çözüm bulunduğuna işaret etti.
KÜRT MESELESİNE İLİŞKİN SORULAR... Yapılan konuşmaların ardından çalıştay soru cevap şeklinde devam etti. Soru sormak için söz alan katılımcılar Kamboçya, Güney Sudan ve Güney Afrika’da yaşanan süreçlerin Kürt meselesi ile benzerliklerine ilişkin sorular yöneltti. Dile getirilen sorular arasında “Burada çözümden bahsedildiği zaman derin devletten söz ediliyor. O ülkelerde de derin devlet var mıydı? Orada bu yapının tutumu ne oldu” sorusu da vardı.
DEVLETİN KENDİSİ ÖZÜR DİLİYOR... Derin devlet sorusuna Güney Afrika deneyimi üzerinden cevap veren Rojda Yıldız, çatışmalı dönemde siyahlara, yada Asyalılara karşı uygulanan ırkçılığın yasada yer aldığını hatırlattı. Her şeyin aleni bir şekilde devlet eliyle yapıldığını belirten Yıldız, şunları söyledi: “Aslında devletinde, derin devletin kendisi bir bütün olarak rejimin kendisiydi. 1991’de de bütün işlenen suçları kabullenip özür diliyor beyaz olmayan toplumdan.”
İKTİDARIN DEĞİŞMESİ GEREKİYOR MU? Kürt meselesi bağlamında, “Çözüm olabilmesi için iktidarın mı değişmesi gerekiyor” sorusuna Yıldız, Güney Afrika örneğinden cevap verdi. İktidarın değişmesinden ziyade iktidara giden yolun kendisinin önemli olduğunu belirten Yıldız, 1994 seçim sürecinin geçmişi olduğunu, o aşamaya kadar bir çok müzakerenin yapıldığını hatırlattı. Güney Afrika’da 1994 öncesinde demokratik bir ortamın oluşturulması için çalışmalar yapıldığını anlatan Yıldız, “O yüzden mesele sadece iktidarın değişmesi değil. İktidara gelecek olanların, talip olanların ne söyledikleri önemli” dedi.
TEK DİL VE TEK BAYRAKTAN 11 RESMİ DİL, ÇOĞULCU BAYRAK VE MARŞA GEÇİŞ Yıldız, Kürt meselesinde olduğu gibi Güney Afrika’da da ana dilin, ülkede kullanılan dillerle ilgili sorun olduğunu işaret etti. Yıldız, şöyle konuştu:
“1994’e kadar ülkenin tek resmi dili Afrikanca’ydı. 1994’den sonra Afrika Kabile dilleri olarak kendini şekillendirmeye başladı. Çok fazla kabile var ve kabilelerin her birinin ayrı bir dili var. Şu an 11 resmi dili var Güney Afrika’nın. En fazla konuşulan dil Afrikanca olsa da yerel bölgelerde kabilelerin kendi anadilinde eğitim alabildikleri okullar var. Herkes Afrikanca ve İngilizce öğrenirken, aynı zamanda kendi anadilinde eğitim alıyor. Bu çoğulcu kimliklerin tanımlanması meselesi Güney Afrika’nın temel unsurlarından biri. Birde bayrak meselesi vardı. 1994’ten sonra bayrağı değiştiriyorlar. Sadece Afrikalılara değinen bayrak bütün toplumu simgeleyen yeni bayrağa dönüştürülüyor. Ülkenin marşı değiştiriliyor. Sadece Afrikalıları anlatan bir marşken, ülkedeki diğer çoğunluklarında kendi kadim marşlarından alınan sözlerin eklendiği başka marş yapılıyor. Doğal olarak sembolik olarak nitelendirilen birçok şey Anayasada nitelendirildiği gibi, başka bir çoğulcu yapıya, demokratik yapıya kavuşturulmaya çalışıyor."
KİLİSELER BİRLİĞİ VE SENDİKALAR BİRLİĞİ AKTİF ROL ALIYOR Diğer ülkelerde sivil toplum bu süreçte nasıl bir rol aldı? Güney Afika’da sivil toplumun çok etkin rol oynadığına işaret eden Yıldız, özellikle Kiliseler Birliği’nin etkinliğine dikkat çekti. Defalarca binaları bombalanmasına, çalışanların gözaltına alınması, tutuklanmasına ve öldürülmesine rağmen Kiliseler Birliği’nin barış sürecinde aktif rol aldığını belirten Rojda Yıldız, şunları söyledi:
“Özellikle şiddetin ve ayırımcılığın dini öğretilerle birleşmediğine dair çok ciddi çalışmaları oluyor. Bunun üzerinden çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Sendikalar birliği de öyle. Türkiye’nin belki buradan feyz alması gereken meselelerden biri. Temel olarak kurulan Güney Afrika Sendikalar Birliği çıkış aşamasındaki temel motivasyonlarından biri, işçi sınıfının barış ve adalet mücadelesine dahil etmesi gerektiğini kendi tüzüklerinde belirtiyorlar. İşçi sınıfı bu barış mücadelesinde nasıl bir noktada yer alacak diye… Anayasa yapım sürecinde de aktif olarak rol alıyorlar.” (Haber Merkezi)