Diyarbakır Cezaevi’nin “Müze Proje taslağında, cezaevinin bazı bina ve bölümlerinde fiziki değişiklik yapılacağı görülüyor. Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu, cezaevindeki izlerin silinmemesi ve yapıda değişiklik yapılması dahil dört maddeden oluşan taleplerini açıkladı: Cezaevi binasında fiziki değişiklik yapılmasın. Duvar yazıları, resimler o günkü atmosfere uygun olsun. İşkence sonucu öldürülen ve hayatlarını kaybedenlerin isimleri öldükleri tarih ve yerlere yazılarak tespit edilsin. Müze materyallerinin toplanmasında, Adalet Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı bizlerle ortak çalışma yürütsün.
Gülbahar Altaş/YENİGÜN ÖZEL – Diyarbakır Cezaevinde, resmi verilere göre 1981-1984 yılları arasında 25’i işkence, 9’u intihar sonucu 34 kişi hayatını kaybetti. Toplam ise 88 tutuklu öldü.
1980 yılında E tipi olarak yaptırılan Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül askeri darbesiyle Sıkıyönetim Askeri Cezaevi olarak kullanıldı. Aynı dönem 5 No’lu adını alan cezaevi, askeri yönetime devredilmesiyle de işkence ve kötü muameleyle gündeme geldi.
The Times'ın 2008 yılında yayımlanan "Dünyanın en kötü şöhretli 10 cezaevi" listesinde yer alan Diyarbakır Cezaevi, Kürtlerin yakın siyasi tarihi başta olmak üzere Türkiye tarihinin de en karanlık ve travmaların mekânı olarak biliniyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen yılın ekim ayında Diyarbakır'a yaptığı ziyarette konuya ilişkin, "Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi'ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Böylece Diyarbakır'ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz" sözlerinin hemen akabinde, "cezaevi müze yapılmak" üzere Adalet Bakanlığı'ndan, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredildi.
Dönemin mağdurları kendilerini “müdahil ve muhatap” olarak tanımlayarak, 5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu oluşturdu.
5 No’lu Cezaevi Hafıza Müzesi Girişim Grubu, taleplerini özellikle dört maddede açıkladı;
1-Cezaevi binasında fiziki değişiklik yapılmadan, 1980-1984 yıllarında olduğu gibi dönemin atmosferine uygun müze olması.2-Cezaevinde duvar yazıları, resimler o günkü atmosfere uygun olsun, görsel ve işitsel efektlerle desteklenmesi.
3-Cezaevinde işkence sonucu öldürülen ve hayatlarını kaybedenlerin isimleri öldükleri tarih ve yerlere yazılarak tespit edilsin.
4-Müze materyallerinin toplanmasında, Adalet Bakanlığı ve Kültür Turizm Bakanlığı bizlerle ortak çalışma yürütsün” taleplerine yer verildi.
Diyarbakır Cezaevi’nin “Müze Proje taslağında ise, cezaevinin bazı bina ve bölümlerinde fiziki değişiklik yapılacağı görülüyor.
[caption id="attachment_105005" align="alignnone" width="800"]
Kurt: Burası hayasızca insanlara işkence edenlerin yeri
AK Partisi Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve eski Diyarbakır Milletvekili Abdurahman Kurt, 5 No’lu Cezaevini dünyada insan hakları ihlalleriyle tanınan cezaevlerine benzeterek, “Burası 42 yıldır boğazımızda düğümlenmiş içimizi patlatırcasına sıkışmış bir feryadın, Sayın Cumhurbaşkanımızın sayesinde açığa çıktığı gündür artık. Yeni Türkiye’ye yüz buluyoruz, insan haklarında önemli bir yer tutacak. Bunun en önemli adımlarından maşat adımlarından bir tanesi burasıdır” dedi.
Kurt; “Burası hayasızca insanlara işkence edenlerin yeri ve insanlığın alnındaki kara leke” olarak tanımlayarak, sözlerine şunları ekledi:
“Burada bize düşen şey intikam değil ama bundan sonraki nesillerin insan haklarına saygının derinleşmesi adına nasıl bu tür şeylerin lanetlediğini çocuklara, gençlere ve sonraki nesle öğretilmesidir. Kötü insanın kötülüklerinin toplumdan uzak tutulmasıyla ilgili önemli bir ibret merkezidir.”
[caption id="attachment_138046" align="alignnone" width="800"]
Rahime Kesici: Devletin adımına karşılık bizde bir adım attık
Dönemin tutuklu kadınlarından biri olan ve “5 Nolu’da Kadın Olmak” kitabının yazarı Rahime Kesici Karakaş da şunları söyledi;
“İşkenceler, kişiliksizleştirme ve gerçekten insanlık onurunun elden çıktığı, susuzluğun işkencenin hat boyutta olduğu bir cezaevinin müdahil olmak için yan yana geldik. Müdahil olmamızın nedeni; dünyada ve Türkiye'de örnekleri olan bazı cezaevleri gibi onun da en azından bir kısmının eski haline dönüştürülmesi ve orada yaşanan işkence aletleri, işkenceler, ölenler, sakat kalanların isimlerinin belirtilmesi. Yani tarihi ve belleği unutmamak için müdahil olduk.”
Devletin attığı adıma karşılık kendilerinin de bir adım attıklarını ve taleplerinin yerine getirilmesi konusunda umutlu olduklarını dile getiren Rahime Kesici, “bugünkü ilginin seçim yatırımı da olabileceğini ancak amaçlarının suskun kalınmaması olduğunu” vurguladı.
[caption id="attachment_30766" align="alignnone" width="540"]
Altan Tan: Bu mekân fiziki olarak muhafaza edilsin
Eski Diyarbakır Milletvekili ve yazar Altan Tan ise, “Benim babam Bedii Tan’da 14 Temmuz 1982 tarihinde o cezaevinde işkenceyle öldürüldü” diyerek, sözlerine şöyle devam etti:
“78-79’lardan itibaren tabii 80’lerde bu zulüm doruğa çıktı, aynı hızla devam etti. Nereden bakarsanız 45 senelik bir tarihi var. Şimdi bu cezaevi Türkiye siyasetini derinden etkiledi. Kürt meselesinin, Kürt siyasal taleplerinin şiddete yönelmesinin en önemli sebeplerinden biri oldu. Birçok araştırmacıya göre PKK, Diyarbakır Cezaevinde doğdu. Yani PKK’nin kuruluşu daha öncedir. 27 Kasım 1978’dir ama Diyarbakır cezaevi esas olarak çıkan her bireyin dağa yöneldiği, şiddete yönelttiği intikama yöneldiği bir yer haline geldi.
Önemli olanın cezaevinin bir müzeye çevrilerek, Türkiye tarihinin en karanlık döneminin yok sayılmaması ve gelecek nesillere aktarılarak, benzer durumların tekrarlanmamasıdır.”
Altan Tan, “Bu olumlu noktaya geldikten sonra da işi daha doğru bir noktaya çekmek lazım. Kamuoyuna deklere ettik bu mekân fiziki olarak muhafaza edilsin. Koğuşlar, odalar, girişler, çıkışlar o dönemdeki binalar koğuşlar neyse aynı şekilde muhafaza edilsin. O dönemde cezaevi duvarlarında yazılı birçok sloganlar, yazılar, hakaretler var, bunlar olduğu gibi muhafaza edilsin. Silinenler tekrar yazılsın. Yani mekân orijinal haline getirilsin. Burada hayatını kaybeden insanların hayatlarını kaybettiği mekanlarda, koğuşlarda yerlerde isimleri özgeçmişleri nasıl öldükleri yazılsın. Aynı şekilde bu cezaevinde yapılan işkencelerin çeşitleri, şekilleri tasvir edilsin, gösterilsin, yoksa sıradan bir resim müzesi gibi değil!”
[caption id="attachment_138047" align="alignnone" width="700"]
Bozyel: Yeni işkence yöntemleri deneniyordu
Dönemin askeri yönetiminin Kürtlere, Kürt hareketine karşı hayata geçirmek istediği politikanın bir parçası olduğunu belirten Kürt siyasetçi Bayram Bozyel de cezaevinde yaşananları “soykırım” olarak nitelendiriyor.
21 yaşında girdiği Diyarbakır Cezaevinden 5 yıl tutuklu kalan Bayram Bozyel, cezaevi günlerini bize şöyle anlatıyor:
“Diyarbakır Cezaevi bir laboratuvar olarak kullanıldı. Hatta bir yanıyla daha önce Nato'nun başka ülkelerde muhaliflere karşı uyguladığı yöntemler de kullanılıyordu. Diyarbakır Cezaevinde sonu belli olmayan bir işkence koridoru söz konusuydu. Yani bir sınırı, bir hedefi, bir amacı görünüyor gibi görünmeyen bir işkence uygulamasıydı. Bazen her gün, bazen arada bir koğuşa 30-40 cm su doldurulup, insanlar o suyun içinde saatlerce tutuluyordu. Zaten dayak, falaka çok sıradan şeylerdi. Belki de en önemli şey insanın kişiliğini aşağılamak, onurlu kırmaya dönük uygulamalardı. Mesela; insanlara sidik içirmeleri, canlı kurbağa, fare ve dışkı yedirmeleri… Söz konusu uygulamaların hiçbiri 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevi'nde yapılan işkencelerle kıyaslanamaz.
Mesela; günlerce insanlara sigara içirtmezlerdi, bazen de pencereleri kapatır her tutuklaya 5 tane sigara verilir ve hepsinin aynı anda içmeleri istenirdi…Bazen yemeğe fare dışkısı falan bırakılıyordu insanlara böyle getiriliyordu. İnsanın anlatamayacağı daha birçok insanlık dışı işkenceler yapılıyordu…”