Şakir Diclehan yazdı: Necip Fazıl’ın çilekeş ve talihsiz annesi - I

Günümüzde, kadın hakları adına ortaya çıkan ve feminizm olgusu ya da fantezisiyle sesini duyurmaya çalışan grup ve çevrelere, çilekeş ve de talihsiz bir kadının, yani Mediha Hanım’ın hayat öyküsünü ve pek fazla bilinmeyen yönlerini okuyucularla paylaşmak istiyorum…

Kişi, hayatı bütün zenginliği, yüksekliği, derinliği, çile ve sıkıntısıyla kabul etmeli ve ona göre hareket etmelidir her zaman… Evet, insan kâinatı aşkın bir kâinat özeti gibi, evren dalgıcı gibi, hayatın en realist, en natüralist çizgilerini de, en romantik ve idealist ufuklarını da göz önünde bulundurmalıdır daima… Tarih boyunca hayatta, talihli insanlar gibi talihsiz insanlar da olmuştur hep… Büyük bir dehâ ve şair olan Necip Fazıl Kısakürek’in annesi, çok çileli, sıkıntılı ve dayanılması güç bir hayat geçirmiş ve buna dayanabilmiş müstesna kadınlardan biridir ne yazık ki…

Bugünün kadınına örnek olabilecek bir yaşam tarzında olan Mediha Hanım, çilekeşlerin en çilekeşi ve talihsizlerin en talihsizi bir kadın olarak topluma, her yüzyılda ancak bir-iki  gelebilecek Necip Fazıl gibi bir düşünür ve şairi armağan etmiştir.

Necip Fazıl üzerindeki etkisi, baba tarafından daha çok ve onun kollarından önce gelen Annesi Mediha Hanım, Girit göçmenlerinden bir ailenin, kayıtsız, şartsız teslimiyet örneği, derin ve fedakâr bir Müslüman kadınıdır.

Girit Nere Aksaray Nere:

Mediha Hanım’ın babası Abdülaziz Efendi, Osmanlının 93 Harbi (1877-1778 yıllarında cereyan eden savaş) bozgunundan sonra Girit adasında başlayan Rum ayaklanması, özellikle geceleri, sinsice evleri basma şeklinde yürütülen ve güneş doğunca ortaya çıkan korkunç ve kanlı bir katliama dönme istidadı gösterince iki erkek evladını (Necip Fazıl’ın dayıları olan Kerim ve Mustafa, bunlar soyadı kanunundan sonra Milar soyadını alırlar) ve henüz birkaç aylık kızını (Üstad’ın annesi Mediha hanım), anneleri Nefise Hanımla birlikte apar topar bir gemiye bindirerek İstanbul’a göndermiştir.

Bir müddet sonra, üç küçük çocuğuyla İstanbul Aksaray raflarında bir akraba evine sığınmış bulunan anne Nefise Hanım’a Girit/Kandiya’dan daha sonra gelenlerle şu acı haber ulaştırılmıştır. “Abdülaziz Efendi, sabah vakti, bahçesindeki incir ağacında asılı bulunmuş…”

Annesinin oturduğu ev hakkında bilgi veren Üstad: “Annemin tarafı, Aksaray’da, birkaç odalı eciş-bücüş bir ahşap evde otura dursun…

Çocukluğunda, büyük babamın biricik oğlu sıfatıyla hayale sığmaz haşarılıkların kahramanı ve “Deli Fazıl!” babam, saldırganlığını o hale getirmiş ki, nihayet aile dostları içinde hikmet sahipleri:

-Kanı bir yanardağ gibi kaynayan bu çocuğu kurtarmak için, demişler, hemen tezinden, bu küçük yaşta evlendirmekten başka çare yok!..

Ve başlamışlar kendilerine denk ailelerden kız istemeğe.., Denk ailelerden hiç biri, bu garip çocuğa kızını vermemiş… Annem gibi, aynı Akdeniz memleketinden olan cici annem bir yakını ve memleketlisi tarafından Aksaray’daki eciş-bücüş evin on dört-on beşlik bakiresini haber almış…

Aksaray’daki fakir evin önünde bir gün mükellef bir konak arabası duruyor. Kızı kaptıkları gibi konağa götürüyorlar.

Burnunun ucuna kadar kapalı, bütün ömrünce Allah’ı, Resulünü ve emirlerini anıp ağlamaktan başka işi olmayan ve dört yanı hep ahret kardeşleriyle çevrili yaşayan dul ve ümmi anneannem (Nefise Hanım, İkinci Dünya Harbine kadar yaşadı) kayıtsız ve şartsız teslimiyet örneği derin ve fedakâr Müslüman-Türk annesi timsali mübarek kadın, bu garip izdivaca razı oluyor…

Öyle ya, kızını isteyen büyük bir aile…

Uğultu girdabı konakta, on dört-on beşlik masum ve iptidai, o da annesi gibi ümmi bâkirenin hali?.. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi