Şakir Diclehan yazdı: Diyarbekir’den Hüzünle Ayrılma!

Bazı şehirler vardır ki, onları uzaktan duymakla gelip içinde yaşamak arasında çok büyük farklar olduğunu görürsünüz. Klasik edebiyatın son büyük şairi Yahya Kemal Beyatlı’nın: “Amid o şehr-i nur” dediği Diyarbekir, büyük uygarlıkların içinden boy gösterdiği, gelişip serpildiği ve düşman işgaline uğramadan varlığını sürdüren müstesna şehirlerin başında gelir.

Abbasilerde, “Fütüvvet” adıyla kurulan, Selçuklular tarafından benimsenen ve özellikle Osmanlılarda, çalışanların ve tüketicilerin korunmasını hedefleyen Ahilik, iktisadî yönüyle bir esnaf teşkilâtı olsa da, manevî yönüyle âdeta bir tarikat fonksiyonunu icra etmiş ve insanların hayatına etki eden bir teşkilat olarak tarihteki önemini korumuştur her zaman. Kendisine ait ahlâkî, insanî ve dinî kuralları olan kurum, bu yönüyle de cemiyetin sadece ekonomik gelişimine değil, sosyal, kültürel, insanî ve manevî gelişimine de hizmet etmiştir hep.

Bu teşkilatın ruhuyla ve prensipleriyle hala Diyarbakır’da yaşadığını görmekten büyük mutluluk duyuyor ve devamı için dua ediyoruz daima. Teşkilatın kurucusu Ahi Evren’in şu öğütleri, ders alınacak ve iyi bir esnaf olmak için kulaklarda küpe olacak türdendir. “Eşine, işine, aşına özen göster.”

Ve bizim bu kente konferanslar vermek için geldiğimizde, “Gelen gelsin saadetle, giden gitsin selâmetle.” Sözünün ruhuna uygun tarzda dolu dolu geçen bir haftadan sonra gönlümüzü bu şehirde bırakarak geçici şekilde ayrılmak durumunda ve zorunda kaldık.

Büyük Şehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı, aynı zamanda İstanbul’dan geçmişe dayalı bir dostluğumuz da bulunan, yumuşak huylu, halim-selim ve hayatında bir karıncayı bile ezmekten çekinen, güzel yaradılışlı Sayın Ali Çelik Bey’in davetine icabet ederek kendi ismiyle anılan “Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi”nde ilgiyle izlenen konferansından sonra başka etkinliklerle bulunmanın mutluluğunu yaşadık.

Ali Çelik Bey, çok güzel bir ekip oluşturmuş, zaten ekip olmadan kültüre hizmet etmek ve yaymak asla mümkün değildir. Kültür dairesinde şube müdürü olarak görev yapan Ömer Buğday ki- bir yönüyle akrabalık bağıyla bağlı olduğumuzu ifade etmeye bile gerek yok- Badin Bey ve uçak seferlerinin aksaması üzerine misafirini hava alanında karşılamaktan, getirip götürmekten üşenmeyen Selman Bey’in o samimi hizmet ve davranışları, bu kentin insanına has olsa gerek.

Diyarbakır’a gelmişken Karakoç’un memleketi olan Ergani’ye gitmeden ve orada müzesini ziyaret etmeden ve hakkında bir konferans vermeden bu ziyaretimiz eksik kalırdı. Bu nedenle İlçe Belediyesi Vekili Kaymakam Ahmet Karaaslan Bey ve yayın dairesinin başında bulunan Burcu Hanım’ın davetine icabet ederek ilçenin mülkü amirleri, öğretmen ve öğrencilerin katılımıyla coşku ve heyecanla izlenen konuşmanın ardından Diyarbakır’a yine avdet ettik.

Aynı akşam “Kur’an ve Hayat” isimli oluşumun düzenlediği toplantıda, bir saat olarak tasarlanan sohbet, 3 saatten fazla sürmenin mutlu dakikalarını yaşadık. Ertesi gün, hanımlardan meydana gelen “Kurtuba Biyografi Okumaları”nın düzenlediği toplantıda, gecenin geç saatlerine kadar konuşma, sorulu-cevaplı bir diyalogla su gibi zamanın nasıl akıp gittiğini pek anlayamadık ve hissetmedik. Ülkede hatırı sayılır dernek, topluluk ve oluşumların, bilinçli, kültürlü ve yararlı faaliyetlerin eğitimli hanımlar tarafından yürütülmesi, oldukça sevindirici ve kafalardaki ümitsizlik sisini dağıtacak ve karamsarlık duygularını giderecek türdendir.

Pazar günü Diyarbakırlı Yazar ve Şairlerin (DİYŞAD) lokalinde şair sayın İhsan İpek Cankurt’un da hazır bulunduğu mecliste önce bir müzik faslı ve daha sonra da tatlı bir sohbetle şair, yazar ve ehl-i dil insanlarının katılımıyla güzel anlar geçirmenin sevicini paylaştık.

Son olarak Çermik İlçe Milli Eğitim Müdürü, çok çalışkan, kültürlü ve aksiyon insanı sayın Murat Bozdağı Bey’in daveti ve organizasyonuyla Kız İmam-Hatip lisesi öğrencilerine hitaben bir konuşma yaptık. Çok yetenekli bir kız öğrencinin mesajı olan Karakoç’un uzun bir şiirini ezberden okuması ve sorulan sorulara verilen cevapla sona eren konferansın ardından tekrar Diyarbakır’a döndük.

Uzaklaşma, yakınlaşma içindir. Ayrılık bir bakıma buluşmaya doğru seyahattir. Yitirme, bulma arzusunu uyandırır insanda. Gurbette söylenir sıla şarkısı. Zaten biz gurbette değil, gurbet bizim içimizde. Sevgiye özlemin katılışı içindi bizim Diyarbakır’a gidişimiz.

Biz sana geldik ey şehir, ey ana kucağı, sen sakın bizi unutma ve kaybetmeyesin. Allah’ın hazinesinin açılacağı güne kadar saklamasını bil ey kutsal toprağa sahip şehir. Çocuk da suç işledi mi annesinin kucağına atılmaz mı? Hatta annesine karşı bile annesine sığınmaz mı?

Ey Diyarbekir! Ey bazalt taşlarıyla örülü surlarına uygarlıkların hakkedildiği (kazındığı) kent! Ey alçak gönüllü tohum gibi bir tohum olarak İlahi sırrın tohumu olarak hor ve hakir görülerek tezgâhın dışına savrulanlara kucak açan kent… Herkes, mazlum, mahpus ve mağdur her insan sana gelir daima… Sen uygarlıkların başkenti, büyük şairlerin boy gösterdiği, sanatkârların aziz ekmeğin ve suyunla beslendiği ve Karakoç’un “ÜLKE” diye övgülere boğduğu şehir… San, selamların en güzeline, övgülerin en şanlısına layıksın...

Tekrar sana gelecek, bu sıkıntılı günlerin geçeceğini sana fısıldayacak, insanlık tarihinde kaderin ve yazgının şifrelerini çözecek ve “Kaderin üstünde de bir kader olduğunu sana duyuracak ve müjdeleyecek şekilde…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi