Pir Sultan'ın düşü...

Pir Sultan'ın düşü...
Yaşar Kemal, 11 Kasım 2014 tarihinde 'Fahri Doktora’ unvanı aldığı Bilgi Üniversitesi’ndeki törene bir mesaj gönderir. Mesaj şöyledir: “Bir; benim...

Yaşar Kemal, 11 Kasım 2014 tarihinde 'Fahri Doktora’ unvanı aldığı Bilgi Üniversitesi’ndeki törene bir mesaj gönderir. Mesaj şöyledir: “Bir; benim kitaplarımı okuyan katil olamasın, savaş düşmanı olsun. İki; insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir. Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.'

...

Yaşar Kemal, okuyucusuna ters yüz edilen, gizlenen kötülükleri de iyilikleri de, müthiş edebi bir zenginlikte anlatır.

O eserlerinden biri olan İnce Memed serisinin üçüncü kitabında, Ferhat Hoca, İnce Memed’e şu ibret dolu hikayeyi anlatır:

Birisi aşık, hem pir, hem aşık. Güzel türküler söyler. Alevi, Kızılbaş, asi. Şahın adamı, Şah Ali’nin, hani Düldül atının sahibi Hazreti Ali var ya, onun adamı. Bu yüzden de padişaha düşman, ona asi.

Bir sabah yanında çalışan Hıdır’ı çağırır, ben bu gece bir düş gördüm der. Düşümde İstanbul’a gidiyormuşsun, orada Vali olup Sivas’a geliyor, beni burada Sivas çarşısında asıyormuşsun. Haydi, güle güle. Yazgının önüne geçilmez.

Hıdır, pirin ellerine, ayaklarına düşer, “aman pirim, yaman pirim ben seni nasıl asarım, yeter ki vali olayım ”der.

Pir Sultandır, yürü git Hıdır der, onu yolcu eyler. Hıdır gider, aradan yıllar geçer, Sivas’a bir Vali gelir Hızır adında. Bir gün Valinin aklına gelir ki onu düşünde görerek, himmet edip İstanbul’a yollayan Piri Yıldızeli’nin Banaz köyündedir.

Hani o Vali olup beni asacaksın demişti ya, ben ona büyük, misli görülmemiş bir şölen çekeyim de görsün, der. Sivas’la Banaz arası üç günlük yol. Şölen gününü hazırlar, Sivas’ın ileri gelenlerini, beylerini, ağaları da çağırır ki Pir’ine nasıl bir saygı gösteriyor Vali, Vali olduğu halde. Sivas’la Banaz arası üç günlük yoldur, Vali adamlarını göndertip Pir Sultan Abdalı sarayına getirtir, o şölen yerine gelirken huzurunda niyaza varır. Pir buna derecesiz sevinir ya içinde de bir kuşkusu vardır.

Bu Hıdır Hızır olmuştur ve hem de Osmanlı... Bir kişi Osmanlı olmuşsa ona güven olmaz. Bir de düşünü görmüştür pir.

Derken şölen başlar. Sofrada türlü yemekler vardır, buralarda görülmemiş, bilinmemiş. Sofrada kuş sütü eksik. Herkes yemeği yemeye başlamış, Pir Sultan öyle elleri kolları bağlı gibi durup durmuş. Hızır Paşanın bu gözünden kaçmaz. Buyur pirim, yemek ye. Pir karşılık vermez, herkes iştahla yemeğini yerken o el bile sürmez. Aman pirim... Pir Sultan başını kaldırır, gözlerini oradaki Ağaların, Beylerin, yüksek devlet adamlarının üstünde teker teker dolaştırır, ben bu yemekten yiyemem, der, çünkü bu yemekte tüyü bitmedik yetimlerin hakkı, kan ter içinde çalışanların kanı var, bu yemek zulüm yemeğidir, ben bu yemeği yiyemem, haramdır. Bu yemeği ben değil, köpeklerim bile yemez.

Hızır Paşa çok kızar, saçını başını yolar, öfkeden delirir. Durumunu birazcık kurtarmak, bu beylerin önünde daha fazla rezil olmamak için, çağır köpeklerini, pirim der, bakalım yemeyecekler mi?

Pirdir, hemen buradan Banaz’a el eder, köpekler Yola düşüp gelirler. Buyur Paşa, işte köpekler, Yemekler Pir Sultanın köpeklerine sunulur, köpekler, yemekleri şöyle uzaktan, burunlarının ucuyla koklarlar, Paşanın adamları ne yaparlarsa yapsınlar yemezler,

Paşa bu kadar İnsan önünde çok bozulur. Bu aşağılanmayı nasıl yutacaktır, durumunu kurtarması gerekir.

Düşün gerçek çıkıyor, Pirim, der Hızır Paşa; Yalnız sana pirim olduğun için bir kapı daha açıyorum, bu bana yaptıklarına karşılık seni çoktan sallandırmalıydım. Şimdi sen, şu insanların huzurunda üç deme söyleyeceksin, bu üç demede de Şah adı geçmeyecek. Böyle yaparsan seni bağışlarım. Yoksa seni bu sabaha karşı şehrin meydanında en yüce ağaca astıracağım.

Pir Sultan sazı kucağına çeker, ilk demesini söyler. Başta Paşa, ortadakiler donar kalırlar. Pir Sultan şiirinin her dizesinde bir kere Şah demiştir. Şölendekiler ikinci demeyi beklerler O da baştan aşağıya Şahla doludur. Üçüncü deme de öyle.

Hızır Paşa, “Pirim, düşün gerçekleşti” der, askerler piri alırlar Sivas meydanında asarlar. O yüzden Sivas’ın adı kanlı Sivas kalır. Kıyamete kadar da bu şehir böyle anılacaktır,

O sabah günle birlikte bütün Sivas’ta Pir Sultan Abdal’ın bu minval üzere asıldığı konuşulur. Bir tanesi der ki ben ala şafakta Pir Sultan ak libaslara bürünmüş Kayseri kapısından çıkıp giderken gördüm. Ötekisi, ben de onu Tokat kapısında gördüm der. Kimi onu şehrin doğu, kimi batı kapısında görmüştür. Kimse pirin asıldığına inanmamaktadır. Kuşkuda olanların bir kısmıysa, Halep oradaysa arşın buradadır, derler. Haydi, meydana gidelim de görelim, Pir Sultan asıldıysa oradadır. Şehrin alanına gelirler ki ortalıkta hiç kimse yok. Yalnız bir kalın, uzun ip ağacın dalında sallanır durur…

Bu hikayeden çıkarılacak hisse nedir sizce?

Yorum sizin…

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.