Diyarbakır'da kayıp yakınları Nazım Babaoğlu’nun akıbetini sordu

Diyarbakır'da kayıp yakınları Nazım Babaoğlu’nun akıbetini sordu
Kayıp yakınları ve İHD Diyarbakır Şubesi’nin “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminde bu hafta 1994’de gözaltına alınan ve bir daha...

Kayıp yakınları ve İHD Diyarbakır Şubesi’nin “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eyleminde bu hafta 1994’de gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan gazeteci Nazım Babaoğlu’nun akıbetini sordu.

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınları, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” eylemin 735’incisini Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirdi. Üzerinde kayıpların fotoğrafı olan pankartın açıldığı eylemde, Urfa’nın Girê Sor (Siverek) ilçesinde 1994 yılında gözaltına alınan ve bir daha haber alınamayan Özgür Gündem gazetesinin muhabiri Nazım Babaoğlu’nun hikâyesi okundu.

Hiçbir şekilde faillerin adil bir ortamda yargılanmadığına ve cezalandırılmadığına dikkat çeken İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun, “Dün görülen Ankara JİTEM davasında da aynı akıbeti gözlemledik” dedi.

Zeytun, “90 yıllarda işlenen suçlar ve sonrasındaki cezasızlık pratik ve uygulamaları ile tüm politikalarını takip etmeye ve sürdürmekte kararlılar. Son olarak Amedspor-Bursaspor maçında nefret ve ırkçı söylemler ve saldırılarını da gözlemlediğimizde tümüyle Kürtlerin inkârı üzerine yetiştirilen bir nefret söylemin sahnelendiğini görüyoruz. 90’lı yıllarda ağırlıklı olmak üzere Diyarbakır’da ve bölgede, Kürtlerin sistematik şiddetin faili olan kişilerin Amedspor maçında posterlerin açılarak bu görselleri tekrardan hafızlara getirmeye çalışması bu çabanın da bu türden insanlığa karşı işlenmiş suçlarla hakiki bir şekilde yüzleşmemesinin ve hesap verememesinin bir göstergesi olduğunu görüyoruz” diye konuştu.

‘BU DÜZEN DEĞİŞECEK’

Kardeşi kaçırıldığında cezaevinde olduğunu ve o dönem annelerin hak savunuculuğunu yaptığını anlatan Babaoğlu’nun ağabeyi, Burhan Babaoğlu da “Şimdi dışarıdayım, nöbet sırası elbette bendedir. Bu fotoğrafı onurla taşıyorum. İçerde ve dışarıda adalet arayanlar için bu fotoğrafı her zaman güç,  moral, dayanma ve irade kaynağıydı. Kardeşim kaybedildi, kaybedenleri tanıyoruz, niçin kaybedildiğini de biliyoruz, sorun onu kaybeden 3-5 eşkıyanın değil, sorun bu masaları elinde tutan bir düzenin varlığıdır. Bu düzen değişecek, ne olursa olsun değişecek. Belki sesimiz az çıkabilir, sayımız az olabilir ama arkamızda bir tarih var. Haklıyız, gururluyuz” diye belirtti.

DFG: HAKİKATİ YAZMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Babaoğlu ardından konuşan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Yöneticisi Kadri Esen de özgür basın emekçilerine yönelik baskıya işaret etti. 1990'lı yıllarda gazetecilerin katledilidiğini belirten Esen, günümüzde gazetecilere yönelik baskının renk değiştirdiğin bugün de soruşturma, gözaltı ve tutuklamalarla gazetecilerin susturulmaya çalışıldığını ifade etti. 1990'lı yıllarda sadece Babaoğlu'nun değil Musa Anter, Cengiz Altun gibi gazetecilerin katledildiğini hatırlatan Esen, Haziran ve Ekim aylarında düzenlenen operasyonlarla 25 gazetecinin tutuklandığını ifade etti. Esen, baskılar ne olursa olsun tıpkı Nazım Babaoğlu gibi hakikati yazmaya devam edeceklerini ifade etti.

‘YAPTIKLARI HABERLERE ÖLÜM TEHDİDİ’

Siverek’te 1974 yılında doğan Nazım Babaoğlu, 1991 yılında Urfa Ticaret Lisesi’ni bitirdikten sonra, 19 yaşında Özgür Gündem Gazetesinin Urfa bürosunda çalışmaya başladığını hatırlatan İHD Diyarbakır Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz ise, “Babaoğlu’nun gazeteci olarak çalışmaya başladığı 1992 yılı aynı zamanda Özgür Gündem gazetesinin yayın hayatına başladığı tarihtir. 1992 yılında gazete çalışanları yaptıkları haberler nedeniyle birçok kez ölüm tehdidi almışlardı. Türkiye’de gazetelere ait büroların bombalandığı, gazetecilerin sokaklarda infaz edildiği karanlık bir dönem yaşanıyordu. Tam da bu süreçte 18 Şubat 1993 tarihinde Özgür Gündem gazetesi Urfa Büro Şefi ve İnsan Hakları Derneği Urfa şubesi yönetim kurulu üyesi Kemal Kılıç da uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürüldü ” ifadelerinde bulundu.

‘ÇALIŞANA YÖNELİK TEHTİTLER’

Akdeniz, Özgür Gündem gazetesi Urfa bürosu çalışanları bölgede devlete bağlı paramiliter güçlerin ve korucuların işlediği iddia edilen birçok suç ile ilgili de haber yayımlandığını anımsatarak, şunları söyledi: “Bunlardan biri Bucak Aşireti’ne mensup dört korucunun Siverek’te görevli bir öğretmenin evini basarak öğretmene ve kız kardeşine cinsel saldırıda bulunduklarına dair hazırladıkları haberdir. Bu haber Özgür Gündem gazetesinde yayınlanınca Urfa Bürosu çalışanlarına yönelik tehditler daha da arttı. Haberin yayınlanmasından sonra; gazetenin etrafında şüpheli kişilerin dolaşmaya başlaması üzerine, gazete çalışanları yedinci kattaki gazete bürosunun pencerelerine demir parmaklık taktırmıştır. Gazete çalışanlarının can güvenliklerinin sağlanmasına dair resmi kurumlara yaptıkları başvurulara cevap verilmez ve hiçbir önlem alınmaz.”

‘HABER ALINAMIYOR’

12 Mart 1994 sabahı Siverek’te yerel bir gazetenin çalışanı ve ilçenin Anadolu Ajansı (AA) temsilcisi Murat Yoğunlu, Özgür Gündem Riha bürosunu telefonla aradığını da anımsatan Akdeniz, “Murat Yoğunlu, gazetenin yetkililerine Siverek’te korucularla ilgili çok önemli bir haber olduğunu ve mutlaka muhabir göndermelerini söyler. Bunun üzerine Nazım Babaoğlu, sözü edilen haberi takip etmek ve Murat Yoğunlu ile buluşmak üzere Siverek ilçesinde bulunan İrfan Matbaasına gider. Görgü tanıklarının beyanlarına göre; Nazım Babaoğlu, İrfan Matbaası adlı işyerine gittiğinde Bucak Aşireti’ne mensup korucular tarafından zorla dışarı çıkartılarak bir araca bindirilip Sedat Bucak’ın evine götürülür. Babaoğlu’ndan 12 Mart 1994 tarihinden bu yana bir daha haber alınmıyor” dedi.

‘DOSYA AİHM’DE KARAR AŞAMASINDA’

Babaoğlu,  yirmi gün kadar Bucak’ların elinde sağ olarak kaldığı ve bir araçla Riha’da gezdirilerek sorgulandığını da görenler olduğunun altını çizen Akdeniz, şöyle devam etti: “Bu duyumlar üzerine davacı olan baba İbrahim Babaoğlu, polisler tarafından gözaltına alınıp tehdit edilir. O da diğer çocuklarını korumak amacıyla ‘Oğlumu kim kaçırdı ben bilmiyorum’ şeklinde ifade verir. Böylelikle soruşturma dosyası kapatılmış olur. Babaoğlu’nun babası ve annesi de Nazım’ın kaybettirilmesinden bir müddet sonra Sedat Bucak ile görüşür. Görüşmeden yaklaşık bir ay sonra Fırat Nehri'nin kenarında kimliği tespit edilemeyen cansız bir beden bulunur. Olay yerine Nazım Babaoğlu olabilir şüphesiyle gidip araştırmak isteyen aileye izin vermeyen emniyet yetkilileri, bulunan cenazeyi kimlik tespiti yapmadan kimsesizler mezarlığına defneder. Aileye zaman zaman Nazım’la ilgili tanıklılar ulaşsa da, bu tanıklar resmi kurumlara beyan vermekten çekinir. Ailenin tüm başvurularına, tanık beyanlarına rağmen Babaoğlu’nun dosyasında bir gelişme sağlanmaz. İç hukuk yolarından bir sonuç elde edemeyen aile, dosyayı AİHM’e taşır. Babaoğlu’nun dosyası halen AİHM’de karar aşamasındadır.”

Açıklama oturma eylemiyle son buldu. (Haber Merkezi)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.