Veysi Ülgen yazdı: Bu kentin hikayeleri meçhul ve asidir

İşte kentle zoraki ayrılık gelip çatmıştı. Kendini kırılmış bir dal gibi hissediyordu. Ve ani bir rüzgarla ağacından kopacak, bilinmez bir diyara savrulacaktı. Gitmese bir bilinmez anda kısmetine meçhul kurşunlar düşecekti.  Çünkü ona, gitmesen faili meçhul olacaksın denmişti. Her sabah yürüdüğü kuçeden, her sabah bir can eksiliyordu. Ve kendisi her an kaderdaşları gibi ensesinden sonsuz yolculuğa yollanabilirdi.

Ve bir Aralık sabahı Dağkapı Meydanı’nda ondan ayrılmanın soğukluğuyla üşüyordu. Dağkapı’da ilçe dolmuşlarının durak yerinde, her zamanki gibi yirmi metre mesafeden, bu defa sürekli etrafına bakınarak onu bekliyordu. Çünkü meçhul kurşunlardan sakınmak istiyordu. Onu son bir defa görmek isteği, son nefesini verme isteğini bastırıyordu.

Ama burada olması son nefesine daha yakın olmak demekti. Sırf bu yüzden etrafından geçen herkesin ellerine şüphe ve endişeyle bakıyordu.

Birazdan inecek ve her zaman ki gibi onu Şeyhmus Pastanesine kadar takip edecek ve masasına büyük bir heyecanla oturacaktı.

Biliyordu, bu defa böyle olmayacaktı. Dağkapı’dan Mardinkapı’ya uzanan taşlarla sevincini bir daha paylaşamamanın hüznüyle bekliyordu. Ve yanık taşlar dışında her şeyden şüphe eder halde onu bekliyordu.

Kente sinen ölüm havasında neden onu bekliyordu? Ayrılığın hüznünü yaşamak bu coğrafyanın insanları için neden bu kadar önemliydi? Yoksa bir umut için mi onu bekliyordu? Birazdan gelecek, önce Keçi Burcuna, sonra el ele On Gözlü Köprü’ye gideceklerdi.

Sevdiğini ve sevildiğini zannediyorken,  muktedirlerce aniden gelen bir sürgün kararnamesiyle sarsılmış, onun bilmediği meçhule gitme ihtimaliyle alabora olmuştu.

Biliyordu, kendisiyle gelecek kaygısı duyan kadın için artık o ümitsiz biriydi. Bunun farkındaydı.Sürgüne kendisiyle birlikte gelmem demişti. Yaşamaya çalıştığı hayat genç kıza ağır geliyordu. O gerçekten evlenmek istiyordu.

Ancak evlilik hayalleri peşinde koşan genç kız, bunu açıkça belli edemezdi. Ve her kentli gibi bir bahane bulması gerekmişti.

Surların kenarında ki çay bahçelerinden, ailelerin oturabileceği Huzur Aile Çay Bahçesi’nde, masada otururlarken başkasıyla Kürtçe konuştuğunda kendisi için olumsuz konuştuğunu iddia etmişti. Anadilinden uzak birinin,bu konuda diline hassas olması da garipti.

Günlerdir onun ‘sen belki de beni sevmiyorsun, devrimi seviyorsun. Belki de benimle kendi yükününü ağırlığını hafifletmek, rahatlamak için birliktesin’ diye söylediğini çözümlemeye çalışıyordu. Evet bu coğrafyanın kaderini değiştirmeye çalışan adaylardan biriydi.Ama onu da seviyordu. Bu da gerçekti. Konuşmasının bu tarafında haksızlık vardı. Ve duygular yara alınca onarmak, Homo Sapiens türü insan torunu, hele bu kederli coğrafya da yaşayan biri için çok zordu. Elbette sürgüne götüremezdi. Başına ne geleceği belli değilken duygularının failine kıyamazdı. Bir vaat veremezdi.

Acaba bugün ağlaşarak, sarılarak mı ayrılacaklardı? Yoksa her zamanki gibi zaman geçirecek ve bir daha görüşmek üzere diyemi ayrılacaklardı?

Meydanda etrafına bakarken, Yenişehir Sinemasının afişinde Mavi Sürgün filminin tanıtımı var. Bir sürgün olarak film ilgisini çekse de içeride başka bir filmle karşılaşma kırıklığını kaldıramaz. Esas önemlisi sinemada kalleş bir kurşuna daha kolay hedef olabilmesi ihtimalidir.

Dolmuş hala gelmemiş. O sürekli etrafını süzüyor. Birden Dağkapı meydanında yılların gazete bayisi Doşo’nun önünde kara takımlı adamların yarım bakışlarla ona baktıklarını fark ediyor.  Başı birkaç defa başı o tarafa sallanıp, duruyor. Sonra onlarla bakışıyor. Kiralık katiller gibi bakışlarını hiç çevirmemeleri, kaygısını artırıyor.

Ve nihayet o uzun siyah saçları, kırmızı elbisesiyle, bir prenses gibi dolmuştan iniyor. Onu ilk defa kırmızı giyinirken görüyor. Her zaman ki gibi Dağkapı’dan Şeyhmus Pastanesi’ne doğru yol alıyor. O da her zamanki gibi ona doğru yaklaşıyor. Sonra geri çekiliyor. Dörtyol’a uzanan kısa bulvarın karşısına geçiyor. Doşo’nun önündekiler hala bekliyor. Yürüdükçe onlar da yürüyor. Durdukça onlar da duruyor. Sonra yine yürüyor. Nebi camiinin önünde belirsizlikleriyle duruyor. Gözlerini kapatıyor.

Ve gözlerinin önünde ona bakan zamanın meçhul bilgesi bugün bir vedaya daha merhaba demeli, olmayacak, olamayacak bir aşkı bitirmeli diyor.

Gözlerini açıp, hayalini bırakıp, yavaş adımlarla pastaneye ilerliyor. Kapıda bekliyor. Kırmızı elbisesiyle her zamanki gibi onu bekliyor. Masaya oturuyor.Kırmızılı kız belli ki çok heyecanlı ve çok aceleci.

“Merhaba. “

“Merhaba”

“Hiç iyi görünmüyorsun.”

“Evet çünkü iyi değilim.”

“Bir tarçınlı sahlep içelim. Sonra Keçi Burcu’na gidelim. Kendine gelirsin.”

“Keçi Burcu’na neden gidiyoruz?”

“Neden olacak? Her zaman gittiğimiz yer. Hem bana Burcun hikayesini anlatacaktın.”

“Bu kentin hikayeleri asidir ve meçhuldür. Bize geniş gelir. ”

Karakaşları iyice çatılan, suratı düşen kız yerinde buza kesmiş ona bakarken

“Sana bol çocuklu, bol paralı, bol cilalı bir hayat diliyorum.”diyerekhızlıca pastaneden uzaklaşıyor.

Bir vedayı ve bir kırılmayı başarırken diğer veda hala meçhul. Kuçelerindebir  daha gezemeyecek. Surlar da aşkıyla guru duyup qırıxlara hava atamayacak. Şarabı paylaşamayacak. Çarşıya Şewitî’de ince lahmacun için sıraya giremeyecek. Postane arkasında sabah kahvaltıda şiş ciğer yiyemeyecek. Küçük Ev’de akşamüstü çiğ köfte yiyemeyecek, Nezere oynamayacak. Yılmazlar Kıraathanesi’nde satranç oynamayacak. Rıza Dayı’da taze çayla siyasi sohbet yapamayacak. Ecnebi film için Emek’e, toplumsal film için Dilan’a, kaçamak filmler için Site Sineması’na gidemeyecek. Sevenler Birahanesi’nde dostlarıyla içemeyecek. Ofis Ekinciler Caddesi’ni turlayamayacak, Kasablanka Cafe’de entelektüel duruşa geçemeyecek, Bağlar sokakların a korsan eylemlere katılamayacak.

Gazi Caddesi’nden namlulu takipçileriyle Mardinkapı’ya vardığında artık kentin taklacı  güvercinleri kadar  özgürdü. Onlar gibi nereye gönderilse yine buraya geri gelecekti.

Çünkü onun yanık taşların şahit olduğu özgürlüğü vardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Veysi Ülgen Arşivi