Fatime Kartı yazdı: Hoş geldin kutlu misafir

“Ramazan ayı ki insanları irşat etmek için, hak ile batılı birbirinden ayıran hidayet rehberi ve deliller halindeki kuran onda indirildi...” (Bakara185)

O kadar özledim ki seni anlatamam. Kokundan tanırım, ta çocukluğumdan aşina olduğum. Sen geldin mi başkalaşır dünya, başkalaşır insanlar, başkalaşır her şey. Kokun sarar her yanı, çocukluğumdan tanıdığım, ama tarif edemediğim. Evimize mahallemize siner o koku. Evimiz bambaşka, annem babam ninem bambaşka olurdu daha çok severlerdi beni mesela. Sadece onlar değil herkes. Hatta o kadar severlerdi ki sendeki orucu tutuyorum diye özel davranırlar, iftarlıklar alırlar bir oraya bir buraya sırtlarında taşırlardı. Çok özel olurdum sen gelince, çünkü sen özeldin. O yüzden galiba, sana olan bu özlemim bu sevgim, muhabbetim.

Sendeki sofralar ne kadar güzel, iftar sofraları ne kadar şenlikli, sevgi ve muhabbet dolu olurdu. Ya sahur sofraları! Dahil edilmemek ne zor gelirdi. Senin bir gecenin bensiz geçirilmesi ne büyük kayıptı benim için. Kim bilir nasıl geçirdiler neler yediler, neler yaptılar, neler kaçırdım diye ne çok hayıflanırdım. Senin bir gecen ömre bedel oldu benim küçücük dünyamda. Nasıl olmasın ki? O gecelerden birinde indi kelam. Öyle bir kelam ki indiği gece ömürlere bedel. Nasıl üzülmez insan o gecelerden birini kaçırınca. Küçük bir çocukken bu anlamı bilmeden senin gecelerini kaçırmanın üzüntüsü bundanmış meğer. Ya sende kurulan Kur'an sofralarına ne demeli! Kokunu benzersiz ve unutulmaz yapan en önemli şey de bu olsa gerek. Hatırlıyorum da sen gelince herkes açar, sesler birbirine karışarak okunurdu Nazm-ı Celil. Ne çok imrenirdim, keşke ben de okuyabilsem diye. Bazı evlerden bu kokuyu alamamam bundanmış meğer, bunu çok sonra keşfettiğimi hatırlıyorum, sen gelince Kur’an okunan ve okunmayan evlerin farkını, o yüzden Kur’ana muhabbetle daha çok sarıldığımı.

Sendeki her şey bir başka. Nasıl oluyor bilmiyorum ama sendeki açlık, susuzluk, yorgunluk bile zevk veriyor insana. Yoran ama bıktırmayan aç bırakan ama zenginleştiren. Nasıl bir tezattır bu! Yorgun ve uykulu olup yaptığı işi sonlandırmamaya çalışmak ve bundan haz almak.  Ne kadar yorgun olsak da yine de tamamlamaya cehdettiğimiz teravihleri hatırlıyorum mesela. Küçüklerin uyuyup kaldıkları için selama kadar uzayan secdelerini, iftarını açıp o yorgunlukla camiye koşmanın nasıl bir coşku olduğunu. Sen nasıl bir enerji kaynağısın nasıl bir misafirsin öyle. Ne büyük ne çok hediyelerle geliyorsun. Oruç, iftar, sahur, teravih, mukabele, mücadele, yardımlaşma, rahmet, şifa, samimiyet…

Girdiğin evi enerjiyle dolduruyorsun. Yıllardır geldiğin halde her seferinde özlemle bekleniyor olman bundan mıdır? Hem de daha büyük bir özlemle, hiç bıktırmadan. Bize ayna olduğun bize bizi hatırlattığın, nereden gelip nereye gittiğimizi, gerçek sahibimizi,  kimliğimizi gösterdiğin, içimizdeki yabancıyı kovduğun için olabilir mi diye düşündüm bir an. Ve her gelişinde biraz daha olgunlaştırıyorsun bizleri. Biraz daha anlam katıyorsun dünyamıza, bereket katıyorsun ömrümüze.

Her geldiğinde ne kadar üzgün olursak olalım, ne kadar büyük bir felaket yaşarsak yaşayalım teselli buluyoruz sende. Getirdiğin hediyeler birer inci gibi rahmet yayıyor aramızda. Üzüntümüz ne denli büyükse tesellinde bir o kadar büyük oluyor. İşte bu sene de bütün ihtişamınla geldin, kırık gönüllerimizi onarmaya kirlenen ruhlarımızı temizlemeye, teselli ile geldin, yüreklerimize su serptin. Biz de hazırız seni karşılamaya hoş geldin, hoş geldin ey gönüllere şifa, dertlere deva, canımıza can, kanımıza kan veren Şehr-i Ramazan, hoş geldin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatime Kartı Arşivi