Ercan Çağlayan yazdı: Sosyal algılarınızla oynatmayın!

Merhaba değerli okurlarım;

Çevremden, yakın dostlarımdan, sevdiklerimden ara ara  sipariş köşe yazıları alıyorum. Yazılarında şu toplumsal konuya da değinir misin, diyenlerin yanı sıra, benden kendilerini anlatmamı isteyenler bile oluyor çoğu zaman. Tabi bunun sadece bir latifeden ibaret olduğunu düşünüp, “ayıp ettin ya, yazmaz olur muyum?” Diyorum. Bu istek her ne kadar latife bir üslup ile  söylenmiş olsa da, okurların köşe yazarlarından bir beklenti içerisinde oldukları gerçeğinin bir örneğidir.

Okurun beklentilerine biyografik yazılarla karşılık vermem mümkün değil. Ama yazılarımın toplumsal gerçekçi temalar üzerine yoğunlaşması, okurun bu beklentisini ziyadesiyle karşılıyor diye düşünüyorum. Yazdığım her yazı bir bireyin anatomisi, her sorun bireylerin ortak sorunudur.

Köşe yazarları, toplumsal sorunları ele alan, okurun sesi, çığlığı, tepkisi, postası olabilecek nitelikteki kişilerdir. Bunun aksi blog yazarlığından başka bir şey değil, olamaz. Aile ve çocuk, Ekonomi ve iş, Kültür ve Sanat, Politika, gibi kategorilerde sosyolojik temalara yer veren yazılar dururken, magazin üzerine yazılar yazmak, tabiri caizse, “ne devlete ne millete yarar” bir durumdur.

Gençlerin intiharlar kuşandığı, insanların açlık sınırı altındaki yaşam mücadelesine tanık olduğumuz, hak ihlallerinin, hukuksuzluğun diz boyu olduğu bir dönemde, Şeyma Subaşı’nın yeniden meedoyla barışması, Sinem Kobal’ın imaj değiştirmesinden bize ne? Bunlar insanların gerçekleri görmesini engelliyor. Toplumsal sorun ve sosyolojik olgulara karşı bizi duyarsızlaştırıyor.

Algılarımız ile oynanan oyunun içinde sadece magazin yok. Birçok televizyon programları ve dizilerle de bunu gerçekleştiriyorlar. Kontrol düğmemiz Bu program yapımcıları olan kapitalist oligarkların elinde. Bir süre sonra etkileri altında kaldığımızı inkar etsek de, emirlerine amade bir hale bürünüp, her akşam aynı saatte, televizyon Karşısındaki yerimizi alıyoruz.

Doğru ya en sevdiğimiz dizi başlamış, derken birazdan şampiyonlar ligi maçı var. Gece de bir Survivor izledik mi tamamdır bu iş. Toplumsal duyarlılık neyimize!. Dışarda kim aç, kim şiddet görüyor. Kimin Hakkı gasp edildi. Kim bugün evine ekmek götüremedi. Umrumuzda olmayan şeyler!

Bırak tavır takınıp umursamayı toplumsal aidiyetimizde olmayan şeyleri  bile normal karşılıyoruz artık. Diziler çoğunlukta olmakla birlikte birçok televizyon programlarında, şiddet, tecavüz, riyakarlık meşru bir zeminde gösteriliyor. Bu oyuncuları kendimize idol alıyoruz. Kötü amcaların çocuklarına izletmeyip, bizim ise önünden kalkmamamızı sağladıkları bu dizi ve programlar sayesinde, distopik bir Toplum inşa etme emellerine yağ sürüyoruz.

Eğlence şovları, diziler, magazin ve yarışma programlarının topluma enjeksiyonuyla birlikte toplumda planlı, programlı bir duyarsızlaştırma politikası ortaya koyuluyor. İnsani duyguların köreltildiği bu politikanın başarıya ulaşmaması için zaman kavramını daha verimli bir şekilde kullanmalıyız. Bu programları izlemenin, bunlarla zaman geçirmenin aksine, köreltilen düşünce dünyamıza karşı ufkumuzu açacak kitaplar okumalı, boş zamanlarımızda sosyal sorumluluk projelerinde görev ve misyonlar yüklemeliyiz kendimize.

Bireylerin görev ve sorumluluklarının yanı sıra, bizlere de büyük görevler düşüyor. Gazete ve köşe yazılarımızda bunların eli olacak yazı ve haberlere yer verip toplumu duyarsızlaştırmalarına katkıda bulunmamak lazım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi