Beynin etkin çalışma prensibi olarak: Zekâ

Canlıların kısa tarihini gözlemlediğimizde; hayatta kalmanın,neslini devam ettirmenin ve bu uğurda güçlenmenin, güçlenmeye çalışmanın, tabiatın canlılara haykırarak söylediği bir kural olduğunu görebiliriz.

Yaşam savaşı, etik değerlerden hatta her türlü ahlak ve hukuk kuralından bağımsız olarak tüm canlı türleri arasında devam etmektedir.

Neslini devam ettirmeyi başaran tüm canlılar bir takım özelliklerini geliştirerek çeşitli savunma ve saldırı mekanizmalarına sahip olmuşlardır. İnsanlar ise en belirgin güç evrimini zekâsını geliştirerek sağlamayı başarmıştır.

Kullanılmayan bir zekâ beynimizin tarihten günümüze kadar süregelen mücadelesine ihanettir.

İnsan, zekâsını kullanarak doğaya hükmedebilmeye girişme cesaretini göstermiş ve sayısız tehlike ve tehditlere karşı gelmiştir.

Deneyim ve tecrübelerle dolmaya başlayan insan beyni algıladığı her veriyi kaydeder. Beyin bu verileri, gerekli görülen/görülmeyen ,işe yarayan/yaramayan ayrımı yapmaksızın kaydeder. İnsan beyninin bu işlemi gerçekleştirmesinin altında yatan neden "oldukça sağlam bir kaygıdır".

Bu kaygı (Hayatta kalma-neslini devam ettirme kaygısı) adeta beynimize "sorgulamaksızın herşeyi kaydet" emrini vermemizi sağlamıştır. Bilindiği üzere ölüm tehlikesi geçiren kimi insanlar,olay anında hayatlarının adeta bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçtiğini söylerler. Bu olay aslında şudur; İnsan beyni yoğun tehlike anında kullanmak amacıyla en başından beri kaydettiği verilerin arasından tehlikeli duruma en uygun çözümü aramaya başlar. Muazzam bir hıza sahip olan bu işletimci çok kısa bir zaman diliminde hızlıca bunu gerçekleştirip çözümü bulma çabasına girişir. Elbette kaydedilen verilerin donanımlı ve faydalı olması kişiye büyük bir avantaj sağlayacaktır.

Zekâ, beynimizin kaydettiği verileri bir mikser görevi görerek harmanlayıp yeni bir şey üretme yeteneğidir.

İnsan, bu yeteneği ile ilerlemiştir ancak dehaların sahne aldığı dönemlerde ise bu ilerlemede sıçrama yapmıştır. Bu durum deha açısından pek zordur. Yaşadığı dönemin kendisinden geride olmasının zorluğu kolay tarif edilebilir bir şey değildir.

Düşünmek, cesaret gerektirir. Günümüze kadar keşfedilen ve üretilen herşeyi, sarp yamaçlara tırmanmayı göze alan bilim insanlarına, sert dalgalara karşı direnen cesur kâşiflere, özgürlüğe yelken açan sanatçılara, en şiddetli fırtınalara rağmen dik duran, boyun eğmeyen düşünürlere ve haksızlığa karşı duran tüm aydınlara borçluyuz!

Unutmamak gerekir ki; Büyük bir zekâya sahip olanlar, evrimsel sürecin üst seviyelere tırmanışının kutsal sancısını çekmektedir. Bu acı, bu sancılı süreç insanlık için verilen en kutsal bedeldi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi