Bayram Öcal yazdı: Şiddettin suçlusu kim?

Toplumsal cinsiyet rolleri hem kadının hem de erkeğin yaşamını şekillendirmekle beraber kadın hayatını daha çok etkilemektedir. Bu eşitsizlikte kadınlar daha düşük öğrenim düzeyine, daha az işgücüne katılmakta, dolayısıyla daha az gelire sahip olmaktadır. Bunlara toplumsal baskının da eklenmesiyle yaşanan cinsiyet eşitsizliği doğrudan ya da dolaylı olarak kadın sağlığını etkilemektedir.

Bunun başlıca sebepleri vardır.

Kültürel alt yapı, dini ve toplumsal gelenek ve görenekler vesair sebepler vardır.

Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazıda kadının kurdu kadın ve aile diyen bir anlayışa rastladım.

Şöyle ki yazı, ruh sağlığımızın toplumsal yansıması kadına şiddetin kökeninin sebebi olarak anneleri işaret ediyor.

Ama bakış açısındaki enteresanlıkta; annelerin, kadın olarak eşleriyle ilişkilerinden kaynaklı mutsuz bir hayat yaşadıkları takdirde çocuklarıyla evlenmişçesine annelik yaptıklarına vurgu yapıyor.

Devamında “Bir erkek çocuğunun duygusal olarak annesiyle evlenmişçesine güçlü duygusal bağları varsa evlendiğinde eşiyle sorunlu ilişkiler yaşaması kaçınılmaz olacaktır” diyor.

Kadına şiddetin gerçek suçlusu aslında anne babalardır.

Türkiye aile yapısında güçlü bağlar kurmak adı altında ebeveynlerce uysallaştırılmış çocuklar yetiştirilmektedir. Ahlak adı altında, vicdan adı altında, merhamet adı altında çocukların özgürleşmeleri engellenmenin de ötesinde yok edilmektedir. Özgürlüğünü büyüme ve yetişme süreçlerinde kaybetmiş bireyler kişilik bunalımlarını aşamadıklarında kişilik bozukluğunu bir yaşam tarzına dönüştürerek hayatlarını sürdürmektedirler. Kişilik bozukluğu olan birey, işinde ve ilişkilerinde mutsuz; geçmişinde bunalımlı, geleceğinde karamsar bir hayat yaşamaktadır.  Mutsuz insanların şikayet odaklı yaşamlarında ahlak baskısı ya da din kisvesi altında obsesif yani katı kuralcı eleştirel bir bakış açısı söz konusudur.

Kişilik bozukluğu olan insanların hayatlarını baskın ideolojik düşünceler yönetir. Kendi düşmanınızı kendiniz yaratıp, düşmanınıza küfrederek hayatınızı sürdürüyorsanız nevrotik ya da psikotik bir yapınız var demektir. Kendiniz gibi düşünmeyen birisine küfrediyorsanız ruh sağlınızı gözden geçirmeniz gerekir. Kemalist, laik bir birey olarak sabahtan akşama değin dindar insanları eleştirmek adına küfür kusmuklarınızı özgür düşünce adıyla yansıtıyorsanız; dindar bir birey olarak ateist, sol, laik insanlara sabah akşam küfretmeyi cennete gitmek adına sevap kazanmak zannediyorsanız ruhsal olarak hasta olmak bakımından farkınız yok demektir. Türk aile yapısında yüzde yirmi oranında kişilik bozukluğu olan, yüzde altmış oranında kişilik bunalımı olan, ancak yüzde yirmi oranında sağlıklı olan bireyler yetişmektedir.  Ruhsal olarak hasta olan dindarların ve laiklerin kavgasıyla ülkenin geleceğini karartmaktan öte sağlıklı çözümler üretmemiz gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi