Aydınlar ve Profesörler arasındaki kıskançlık duygusu - I

Kıskançlık duygusu adeta atalarımızdan miras kalmıştır bize... Atalarımıza da Bizans’tan geçmiştir. Osmanlı, Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet derken günümüze kadar uzanıvermiştir bu duygu... Konuya açıklık getirmek bakımından önce Tanzimat dönemine bir göz atmakta yarar vardır. o dönemin iki önemli aydın ve şairi vardır.  Namık Kemal ve Ziya Paşa… Çağlarının idare düzeniyle mücadele etmekte beraber hareket ederler. İş şiir, sanat  ve  edebiyat gelince durum değişiverir.

"Harabat", Ziya Paşa'nın Avrupa'dan döndükten sonra düzenlediği ve 1875 'te İstanbul'dan basılan 3 ciltlik Divan Edebiyatı antolojisidir. İçinde Türkçe, Arapça, Farsça ve Çağatayca yazılmış şiirlerden seçmeler yapılarak  düzenlenmiş bir "MUADDİME" yani bugünkü deyimiyle "ÖNSÖZ"Ü olan manzum bir edebiyat tarihidir.

Ziya Paşa, dış şartlardan bıkmış insanların ruh hali içinde düşüncelerinden çok duyguları ile hareket ederek klasik şiire yönelir. Harabat isimli antoloji de bu şekilde ortaya çıkar.  Harabat,  eski dilde Meyhane demek. Paşa, acaba neden bu ismi eserine vermiştir? Kendisi, esprili bir tarzda bu deyim ve patentin kendisine ait olduğunu söyleyerek şu şekilde bir açıklamada bulunur. "rintler ve sarhoşlar" orada bir birleriyle karşılaştıkları için eserin adını Harabat koydum" der.

“Mescit desem itimat olunmaz.

Şairler o yerde çok bulunmaz.”

(Bu esere, mescit adını koysaydım kimse ne okur ve ne de değerini bilirdi. Çünkü şairler, o türlü yerlere pek uğramazlar.

Namık Kemal, tamamen bir kıskançlık duygusuyla ve Ziya Paşa'nın onun şiirlerini bu antolojıye almadığı bahanesiyle eleştiri oklarını Ziya Paşa'ya yöneltir. Namık Kemal kendi eserini, "Tahrib-i Harabat" yani "Meyhanenin Yıkımı"  ve "Takip" yani "İzleme" adlarıyla kaleme alır, oldukça duygusal ve yer yer ağır eleştirilerde bulunur. Örneğin Ziya Paşa, Divan Edebiyat’ında önemli iki şairin, Türkçeyi, yani dili kaideye oturttuğundan bahisle:

"Yaptı iki taşralı bu hali

Vanlı biri, biri Ruha'lı"

Paşa'nın yanlışlıkla Van’lı dediği Erzurum/Hasankaleli Şair Nef’i, Ruha’lı dediği de Urfalı Şair Nabi’dir. Namık Kemal, bir kasırga nöbeti içinde ve “mal bulmuş mağribi” gibi, Ziya Paşa’ya saldırmaya başlar:

“Ey vakıf-i her diyar-i Rum’un

Bir adı da Van mı Erzurum’un”,

(Ey Anadolu’yu baştan sona bilen ve tanıyan kişi, Erzurum’un bir adı da Van mıdır? Diyerek başkalarına meltem görünen kasırga, onu için için harap eder. Ziya Paşa çok sevdiği arkadaşı Namık Kemal’ı üzmemek için bu tenkitlere aldırış etmez görünür. İşin aslı ise, Namık Kemal Ziya Paşa’nın Harabat’a kendi eserlerinden parçaların alınmayışına içerlendiğinden ötürü, saldırmıştır. Ziya Paşa, bir vesileyle Nazım Paşa’ya şu bilgileri aktarma gereğini duyar. “Namık Bey’le Avrupa’da beraber bulunduk. Kendi eseri olarak bana hiçbir şiir göstermedi ve bundan dolayı Harabat’ı düzenlerken, elime geçen birkaç parçayı almakla yetindim. Beyefendi hem suçlu, hem güçlü… Eserleri kasıtlı olarak alınmamış sanarak bize darılmış. (Devam Edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Sakir Diclehan Arşivi