Sacayağının odağında sağlık

Sacayağının odağında sağlık
Diyarbakır, kurumsal alanda birçok sorunların yaşandığı bir il. Sağlık da bunlardan biri. Birçok alandaki sorunların kaynağı neredeyse hep aynı. Hamili...

Diyarbakır, kurumsal alanda birçok sorunların yaşandığı bir il.

Sağlık da bunlardan biri.

Birçok alandaki sorunların kaynağı neredeyse hep aynı.

Hamili yakınlara endekslenen liyakat ve beraberinde ortaya çıkan rant.

Liyakat sorunu hiçbir dönem bu kadar tartışmalı bir konu olmamıştı.

Sebebi ise bilindik “dayı” meselesi.

Türkiye’de bir göreve gelmek için sadece “liyakat!“ sahibi olmanız yetmiyor, sağlam bir arkanızın, sizin de ona layık olmanızı gerektirecek bir kişilikte(!) olma zorunluluğunda bir “kazan kazan” “arka planı var.

Hal böyle olunca da aldığınız göreve layık olmanız; sizi oraya getiren güce/kişi(lere) karşı sorumlu kılıyor.

Aldığınız her kararı, o gücün çıkar ve hassasiyetlerini gözeterek almanız ilk göreviniz, Ve bu durum beraberinde çıkarsal ilişkiler yaratıyor.

Uzatmadan lafı getireceğim yere getireyim

Birlik ve Akademik Düşünce Derneği (BADDER) Başkanı Muhammed Beybur, daha önce de dile getirdiği iddiaların (Diyarbakır'da 2018'de, iki ay içinde Kadın Doğum ve Çocuk Hastanesinde 37 bebek ölümü ve ihaleye fesat karıştırma) muhatabı olan Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü hakkında suç duyurusunda bulundu.

Suç duyurusu bebek ölümleriyle sınırlı değil. İhalelerde usulsüzlük, hijyen ve hasta haklarının ihlali de var.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na avukatlar üzerinden resmi bir başvuru yapılmış.

İddia üç ana başlıkta toplanmış.

En önemlisi kuşkusuz “bebek ölümleri!”

8 Eylül-7 Kasım 2018 tarihleri arasındaki 2 aylık sürede Diyarbakır Kadın Doğum Hastanesi Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesinde 37 bebek ölümünün tespit edildiği belirtiliyor ve ölümlerin şüpheli olduğuna, hijyenik koşulların kötü olmasından kaynaklı "enfeksiyona bağlı" olduğuna vurgu yapılıyor.

Peki, soruşturma açılmış mı aradan geçen 10 ayda?

Bu iddianın ardından ihaleye fesat karıştırma”, “hijyen ve hasta hak ihlalleri” suçlamaları da var.

Yargıya intikal etmiş bu  ciddi suçlamalar karşısında muhatap kurumdan “tık” yok. En önemlisi de bu.

En azından bu suçlamalara karşı verilen ciddi bir tepkinin olmadığını biliyorum.

Böyle bir pozisyonda hele bir de böylesine önemli bir kurumu hedef alan suçlamalar karşısında sessiz kalmak “Sükut ikrardan gelir” dedirtiyor.

Bir de tersten bakalım konuya.

Söz konusu kurumun başındaki kişi/ler gönderilirse bu sorunlar çözülecek mi?

Bir yar gider bin yar gelir/düşmanlar görür kör olur! misali yaşanmışlıklar varken zor.

Asıl soru şu olmalı: Niyet sorun çözmek mi, yoksa sacayağına iyi bir ayar vermek mi?

Burada mesele birilerini göndermek/ayağını kaydırmak olmamalı.

Sacayağının üç odağı; liyakat, adalet ve dürüstlük düsturuyla ele alınmalı. Kangrenleşen sorunlara çözüm ve iyi bir denetleme mekanizması oluşturmak asıl niyet olmalı.

Kurumların üzerindeki hatırlı kişilerin baskıları, hamili yakınlara endekslenen ahbap-çavuş ilişkilerle kotarılan çıkarlar ortadan kaldırılmalı. Bunları yaparken de liyakat sahibi ve toplum nezdinde iyi referanslı kişiler öne çıkarılmalı.

Yoksa böyle gelmiş böyle giderde sadece bir aktör değiştirmenin ötesine geçilmez.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.