‘Sur’daki yapılar hak sahiplerine verilmeli’

‘Sur’daki yapılar hak sahiplerine verilmeli’
Sur Belediyesi Eşbaşkanı Filiz Buluttekin, yasaklı mahallelerde yapılan evlerin çatışmalar bahane gösterilerek belli bir rant alanına dönüştürüldüğünü...

Sur Belediyesi Eşbaşkanı Filiz Buluttekin, yasaklı mahallelerde yapılan evlerin çatışmalar bahane gösterilerek belli bir rant alanına dönüştürüldüğünü ve yüksek miktarlarla satışa sunulacağı yönünde bilgiler aldıklarını söyledi. Satış esnasında önceliğin hak sahiplerine verilmesi gerektiğine vurgu yapan Buluttekin,  “Evlerin hak sahiplerine uygun ve makul fiyatlarla verilmesi gerekiyor” dedi

Remziye ÇELİK/YENİGÜN ÖZEL

DİYARBAKIR YENİGÜN- Sur için en güzel benzetmeyi, hafızam beni yanıltmıyorsa Selçuk Mızraklı yapmıştı: Sur Diyarbakır’ın DNA’sıdır. Kentin hafızasının oluştuğu Sur için söylenecek çok şey var. Yaşanan çatışmalı süreç kadar, sonrasında yıkıma uğrayan ve halen kapalı olan altı mahalle, kayyum atamaları, 21 Mart 2016’da alınan acele kamulaştırma kararı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın TOKİ eliyle yaptığı konutların ilçe dokusuna uygun olmayışı ve UNESCO’nun geç kalan inceleme talebi ve fazlasıyla ticarileşen tarihi mekanlar…

Tüm bunları Sur’un HDP’li Eşbaşkanı Filiz Buluttekin ile konuştuk.

Öncelikle kendinizden sözeder misiniz?

Adım Filiz Buluttekin. 1969 Kulp doğumluyum. Lise mezunuyum. Evli, üç çocuk annesiyim. 1993’te köylerin ve ilçelerin yakılmasıyla zorunlu göçle Diyarbakır’a geldik. Dolayısıyla o günden beri birçok sivil toplum örgütünün kadın ve çocuk eksenli çalışmalarında gönüllü olarak çalışmalar sürdürdüm. Kadın Akademisi Derneği’nin yönetimini ve başkanlığını yaptım. HDP il eşbaşkanlık görevini yaptım. En son da Sur belediyesi eşbaşkanlığı görevine geldim.

‘KENDİMİ KİRALIK BİR KASANIN İÇİNDE HİSSEDİYORDUM’

Sur Belediyesi de kayyum atanan belediyelerdendi. Nasıl bir belediye devraldınız? Bu noktada ilginç anekdotlarınız var mı?

Sadece Sur Belediyesi değil bütün belediyelerimizi kayyım sürecinin bütün yıkımıyla birlikte devraldık. Dolayısıyla biz burada salt belediyenin yıkımını ele almıyoruz. Bir ilçenin yıkımından bahsediyoruz. Son süreçlerde yıkılmış 6 mahalle de yok olmuş zorunlu göç mağduriyeti yaşamış, hafızası yok edilmiş bir mahalleden bahsediyoruz. Bu mahalle şu an Çevre ve Şehircilik’in güdümünde olduğu için de biz Sur Belediye eşbaşkanlarının yetki alanının dışında ama bu altı mahalle de bizim alanımızda. Sur Belediyesinden bahsedersek, şu an bulunduğumuz oda çelik plaklarla döşenmiş pencereler de zırhlı araçlarla çevriliydi. Bana en fazla dikkat çekici anekdot olarak bu durum gelmişti. Kendimi kiralık bir kasanın içinde hissediyorum. Bende öyle bir durum hissettiriyordu. Özellikle asansörün kartlı olması, belli kişilerin bu katlarda durabiliyor olması, arada bir cam paravanın olması. Bunun gibi şeyler aslında kayyumun buraya geldiğinde kendini dışarı duygusuyla izole etmemiş, içerdeki personelden de izole bir şekilde soyutlamış. Öyle bir yapı ki içerden çıktığında direk asansöre binip dışarı ve aynı şekilde asansörden içeri girmesini. Geldiğimiz ilk gün yaptığımız şey, cam paravanı kaldırmak ve asansörü herkese açmak oldu. Yani halkın evi dediğimiz belediyelerin halka kapısının açılışını gerçekleştirdik. İkincisi de,  kapıdaki güvenlik sorunu vardı. Onlar zaten kaldırılmıştı.

HALKIN OLAN, HALKA AÇIK OLMALIDIR

En hoşuma giden de giriş kapılarından kaldırılan güvenlik kapılarıydı. Ben u Sen tarafında oturan bir amca beni ziyarete gelmişti. ‘Başkan, kapılardaki bütün güvenlik noktalarını kaldırdınız. Rica etsem Ben u Sen bedenindeki kapıyı da kaldırabilir misiniz’? demişti. O beni çok etkilemişti. Halkın olan, halka açık olmalıdır. Bizim düşündüğümüz,  her yerde olması gereken budur. Eğer belediyeler halkın hizmetinde olan alanlarsa,  halkın kendi sorunlarına çözüm bulabileceği, kendi sorunlarına çözüm bulacakları mercilerde gidip kendini rahatça ifade edebileceği mekânlar olmalıdır. Ziyaretlerimiz bu anlamda çok uzun sürdü. Her gelen çığlıklarla , ‘Aa! Bu kadar rahat mı?’ diyordu. Sur, birçok medeniyetin renkleriyle, dilleriyle, kendini var eden bir alandan bahsediyoruz. Bu alanların içinde bir de Domlar var. Dom kadınlar rahat bir şekilde gülerek, kendi tarzlarıyla gelip rahat bir şekilde oturdular. Bu da bizim çok hoşumuza gitti.

“4 TEKERLEK VAR, ARAÇ YOK”

Açıkçası biz buraya geldiğimizde zarar, ziyan ne? Gelirimiz ne kadar, borç bilançosu ile karşılaştığımızı hazırladık. Gelirimiz ne kadar, borç bilançosu ne kadar karşılaştığımızı hazırladık. Çalışmalarını yaptık. Ve buraya açık bir şekilde şeffaf bir billboard astık. Billboardu astıktan sonra kaymakamlık tarafından da bir billboard asıldı.  Billboardta gözüken şey de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yaptığı, On Gözlü Köprü ve Hz. Süleyman’daki çevre düzenlemelerinin sanki belediye çalışmalarıymış gibi gösteriyordu. Bunun arkasında da soyut bir takım şeyler vardı. Bunlardan bir tanesi de 120 bin çocuğun tiyatroya, sinemaya götürülmesiydi. Herhangi bir faturasına ya da belgesine da rastlamadık. Paranın nereye harcandığını göstermeyen herhangi bir belge yok, bunun gibi işler vardı. Dört tane zırhlı lastik vardı. Ben en başından beri de biliyordum. Hep kafamda bunu söylediğimi düşünüyordum. O zırhlı araç da S-500 denen bir araçmış. Bu aracın özel yapım olan, olağanüstü bir araç olduğunu tahmin ediyorum. Araç da ortada yok. Lastikler depomuzda mevcut. Onunla ilgili fatura var ve yüz on bin alınmış bu araç. O lastikler ve çok küçük bir pul attığı için can güvenliği riski taşıdığı düşünüldüğü için depoda o şekilde çürümeye bırakılmış.

“SUR’DAKİ YAPILAR HAK SAHİPLERİNE VERİLMELİ”

Sur için Diyarbakır’ın hafızası denir. Bu hafızanın bir kısmı çatışmalar sonrası yıkılan ve şu anda da kapalı olan 6 mahallenin sınırları içinde. Ve burada çalışmalar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ üzerinden yürütülüyor. Kentin turizm merkezi Sur’da bu anlamda diğer tüm aktörlerle hareket etme zorunluluğunuz var. UNESCO’nun son girişimini de içine katarak, bu konuda projeler/çalışmalarınız ya da girişimleriniz olacak mı?

6 mahalle ile ilgili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı için girişimlerimiz ve yazışmalarımız oldu. Orada sadece Sur Belediyesi değil diğer meslek odalarıyla da beraber orada neler yapılıyor, neler oldu, bu yapılar ne durumda, Hangi uygunlukta? Sürekli bir muamma var. Bunu görebilmenin şansı sadece iç kale tarafındaki surların üzerine çıkıp belli bir kısmını görebilme şansına sahibiz. Bu yazımıza hala bir cevap da gelmedi. Bizim uzaktan gördüğümüz, orada yüzde yirmilik bir bölümünün yapıldığı. Enteresan olanın da Sur’un dibine jilet gibi bir asfaltın dökülmesi ve Sur'a uygun olmayan doğal dokuya uygun olmayan bir asfalttan bahsediyoruz. Sur’da yapılan yapılar ise Sur olgusuna ve Sur siluetine uygun olmayan yapılar.  Baktığınızda neye benzediğini bile anlamıyorsunuz. Bu bölge ve coğrafyaya zaten uygun değil. Biz de aldığımız duyum ve bilgilere göre de bu yapılardan 11 tanesinin butik otel olduğu yönünde. Her yapının her coğrafyanın bir çizimi vardır. Bir kere Sur’a çok aykırı. İkincisi de mimari algının karıştırılması ve yok edilmesine dönük.  İç Anadolu Bölgesi’ne ait mimari tarzında yapılmış yapılardan bahsediyoruz. İnsanın canını acıtan bir diğer durum da oradan göç ettirilen insanların konut halkının elinden alınmış olması. Kent hafızasının yok edilmesi ve bu insanların kendilerine bir muhatap bulamaması da eklenebilir. Alanda yaptığımız çalışmalarda oradan göç eden konut sahiplerinin talepleri çokça. ‘Ne olacak evlerimiz, biz ne yapacağız?’ diye soruyorlar. Durumu izah ediyoruz. Muhatabın çevre ver şehircilik bakanlığı  olduğunu söylüyoruz. Hala kiraların ödenmediğini ve gün geçtikçe kiralar noktasında sıkıştıklarını bir muhatap bulamadıklarını çokça dile getiriyorlar. Bizim temel düşüncemiz yapıların bu hak sahiplerine verilmesiydi. Ama çatışmalar bahane gösterilerek bunu belli bir rant alanına dönüştürüldü. Orada bahsedilen evler değil hak sahiplerinin durumu olmalı. Benim gibi orta sınıf kesimin bile oradaki evleri alması çok zor görünen, imkansız olan bir durum. Yasaklı mahallelerde yapılan evlerin çatışmalar bahane gösterilerek belli bir rant alanına dönüştürüldüğü ve yüksek miktarlarla satışa sunulacağı yönünde bilgiler aldık. Mademki bu insanlar hak sahibi, onlara uygun makul fiyatlara alabilecekleri makul fiyatlar olmalı. İstimlak edilirken bu şekilde istimlak edilmiyor. Çok cüzi miktarlar veriliyor. Ama satışa sunulduğunda çok yüksek paralardan satışa sunuluyor. Geçenlerde onkoloji hastası bir vatandaşına denk geldim. Şöyle bir söylemde bulundu; “Bana iki defa bir miktar teklif edildi asma kabul etmedim, etmeyeceğim. İsteğim, ölmeden kendi evimde kendi mekanımda kendimi görmek istiyorum.’ Bizim amacımız,  kapalı yerde yapılan yerlerin hak sahiplerine verilmeli. Toplantılarımızı da avluda yapmamızın nedeni de Sur’daki avlu geleneğinden kaynaklıydı.

“KADIN ODAKLI ÇALIŞMALARIMIZI SÜRECEK”

İlçe tarihi ve kültürü kadar yoksulluğuyla da öne çıkan bir yer. Bu anlamda başta kadın odaklı olmak üzere çalışmalarınız/projeleriniz olacak mı?

Bizim hedefimiz, kadın özgürlükçü, yerel, toplum iddiamızla birlikte bu çalışmalarımız elbette var. Toplumcu belediye kentte yaşayan her kesimden insanı kendisini içinde var edebilen, görebilen taleplerine ve bu noktada karar verebilen bir sistemden bahsediyoruz. Bütün seçim süreci boyunca halkla buluşmalarımızda onlardan gelen talepler doğrultusunda fikir alışverişimiz oldu. Biz merkeziyetçi bir yapıdan değil, daha halkçı halkın kendisini içinde bulduğu bir sistemden bahsediyoruz. Belediye içinde de imara da kadının bakış açısı, plan bütçede kadına ayrılan payın kadının toplumdaki yerinin esas olmasıdır. Son dönemlerde kadını toplumdan izole eden biraz siyasi, biraz politikacı biraz da baskıcı temel unsurlarla birlikte alanlardan çekilen durumlardan kaynaklı sorunlar var. Kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesini sağlayan ve kendi özgünlüklerinden ve taleplerinde ne yapacakları ile ilgili çalışacağız. Hevsel Bahçelerine gittik, orada gezerken Mardin Kapıda perşembe günleri satış yapan annelerimizle görüştük. Doğal, direk üreticiden tüketiciye giden bir üretim var. Bu kadınlarımız için kendilerinin kazanmasını sağlayacak bir takım çalışmalarımızı başlattık. Ve olacak çalışmalarımız da mevcut. Yakın bir zamanda belli bir olgunluğa ulaştığında bunları paylaşacağız. Mahallede gezerken kadınların emek vererek ekmek pişirdikleri tandırların etrafındaki boşlukları doldurduk. Tandırda ekmeğini yaparken çocuğunu gözünün önünden olmasının sağlayabilecekleri oyun alanları, salıncaklar ve yeşillik alanları oluşturduk. Sur’da bilindiği gibi çok geniş alanlarımız yok. Her geçirdiğimiz boşlukta mahalleli kadınların öncelik vererek onların taleplerini göz ününde bulundurur arak çalışmalarımızı gerçekleştiriyoruz. Bunları kısıtlı imkanlarımızla yapıyoruz. Yine kadın eksenli istihdama yönelik projelerimiz olacak. Aynı zamanda biraz tarihi kent olgusunu öne çıkaracak bir takım planlamalarımız olacak. Bunları yaparken yıkmadan, kentsel dönüşüme dönüştürmeden oluşturacak planlamalarımız var.

SUR’UN TEPESİNE BETON DÖKÜLMÜŞ

Sur görünen yerleriyle temiz ancak ara sokaklarda gözle görülür bir kirlilik var. Ve sizin geçtiğimiz günlerde bununla ilgili çalışmanız oldu. Bunlar daha da genişleyerek devam edecek mi?

Sur’un eski hafızasında tek katlı yapılarda kirlilikten eser yok. Ancak bina yapılarının olduğu yere yetiştiğinizde ise bir çöp yığını var. Biz bunların önüne geçmek için sürekli anonslarla, billboardlarla ve denetimle önlemeye çalışıyoruz. Bizim mahallede olmamız, temizlik ekiplerinin daha özenli duyurularının dağıtılması bunlarla paralel biz muhtarlarımızdan da bunu isterdik. Küçük bakkalları dahil ettik. Her gezdiğimizde çocuklara da söyledik ve her geçen gün durum iyiye dönüştü.  Birbirlerini kontrol etme alışkanlığı da başladı. Özellikle yine kadınlar öncü oldu. Aldığımız duyumlarda da erklerin eline saldıkları çöpü rastgele bir noktaya atması da çöp olmasının bir nedeniydi. Çöpü atmamak yetmiyor. Haftanın iki günü Sur’un sokaklarının iç kısımlarını da deterjanlı sularla yıkamaya başladık. Sadece surun sokakları değil UNESCO’nun güdümünde olan Surlardan bu kadar süre boyunca müdahale etmemesi öz eleştirisini vermesi çok da kabul edilir değil ama geç kalınmış da sayılmaz. Kendi röportajlarımızda çağrıda da bulunduk. Kültür Bakanlığı’na da söyledik. Eğer ki sahip çıkamıyorsanız belediyelere, ‘Bırakın biz gerekli noktada hassasiyet göstererek müdahalede bulunalım. Sur’un içine tüketilecek şekilde ıslak zemin ruhsatı verilmez. Sur’un tepesine beton dökülmüş. Sözde restorasyon yapılmış ancak göz boyama makyajı. Sur’un etrafındaki yürüme parkurunun yapılması da bir örnek. Her vurulan bir darbe ile surlardan bir taş düşüyor. Çok doğru bir şey değil. Bu da ne kadar değersizleştirdikleri ve önemsizleştirdikleri düşüncesini ortaya koyuyor.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.