‘Aracılık yeteri kadar yapılmıyor’

‘Aracılık yeteri kadar yapılmıyor’
2001 yılında bir kovan ile arıcılık yolculuğunda başlayan Abdulhalim Koçhan, bu süre zarfında kovan sayısını beş yüze çıkardı. Arıcılığın...

2001 yılında bir kovan ile arıcılık yolculuğunda başlayan Abdulhalim Koçhan, bu süre zarfında kovan sayısını beş yüze çıkardı. Arıcılığın yeteri kadar yapılmadığını savunan Koçhan, ellerindeki istatistiklerin, arıcılığın daraldığını gösterdiğini söyledi

A.Vahap KAYA/ Yenigün Özel

DİYARBAKIR YENİGÜN - Mardin -Kızıltepe arasında kalan bir bölgede arıcılık yapan Abdulhalim Koçhan, 2001 yılında bir arı kovanıyla arıcılık yapmaya başladı. Bu yolda ilerlemek için Adana’ya giden Koçhan, arıcıları tek tek dolaşıp arıcılık hakkında bilgi topladı. Bu alanda kendini geliştiren Koçhan, bir kovan ile başlayan arıcılık yolculuğunda beş yüz kovana çıkardı. Şehir şehir çiçeklerin peşinden gidip çiçeklerin yoğun olduğu yerlere mevsimlik olarak yerleşen Koçhan, bal ve bal ürünlerinin sağlığa iyi geldiği için insanların bu alana yönelmelerini istiyor.

Bir arı kovanıyla  başlayan başarı hikayesi

Abdulhalim Koçhan 2001 yılında başladığı arıcılık hikayesini şu sözlerle anlattı;

“2001 yılında arıcılar buralara gelip arılarını bizim alana bırakıyorlardı, bir süre sonra sonbaharın son ayında arıcılar buradan daha sıcak bölgeye Adana’ya göç edeceklerini söyledi.  Ben de dedim bana bir kovan vermez misin? Adam bana baktı sonra ayağıyla bir kovanı işaret edip dedi ki bu kovan senin olsun. Kovan bir yıl evin önünde bekledi bir sonra ki yıl kovanı tarlaya getirdim ama hakkında bir şey bilmiyordum ama 2003’te kovanı pamuk tarlasına bırakmıştım. Arıcılardan telefonla bu işlerin nasıl yapıldığını, nasıl çoğaltıldığını sordum, bir ay sonra iki oğul verdiğini görünce oğullu başka kovanlara aktardım, bir sonraki baharda çevreden boş kovanlar aldım, bunlar oğul verdikçe boş kovanlara aktardım.”

“Bu yolda ilerlemek istedim”

2008 yılında Adana’ya giderek kendini arıcılık yönünde geliştirdiğini kaydeden Koçhan, “Bu yolda ilerlemek istedim ve nerede ne bilgi varsa toplamaya çalışıyordum. Arıcıları tek tek dolaşıyordum ilaç veriliyor muydu? Varova dedikleri bite karşı ilaçlamayı öğrendim. Petekte arı ölümlerini nasıl önleye bilirdim? Hastalıkları öğrendim.  Ben de yavaş yavaş arıları ve arıcılığı öğreniyordum. Oradaki bahardan epey oğul aldım ve aldığımız boş kovanların tümünü doldurduk. Oradan da Diyarbakır da bulunan bir ot için gitmek istedik ama Muş’ta bir yer bulup baharda oraya gittik. Bahar geçtikten sonra yazın daha yüksek yere çıktık oradan da geri geldik buraya konduk bir yıl geçmişti” dedi.  2007-2008 yıllarının kendileri için çok verimli geçtiğini vurgulayan Koçhan; “O yıl çiçekleri çok olan yerlere göç etmiştik.  Bol bal, polen, propolis, arı sütü ve arı zehiri aldık. Bunların karışımından göğse iyi geldiğini söyleyen çoğu insan, bizden bunların karışımı istiyorlardı.

“Çiçeklerin peşinden gidiyoruz”

Koçhan; “Biz çiçekleri takip ettiğimiz için nerede çiçek var ve arılarımız doyuruyorsa biz onların peşinden gidip o bölgeye konuyoruz, çiçeklerin ömrü fazla olmadığı için bir veya iki, iki buçuk ay kalıyoruz. Gittiğimiz her yeni yer bizim için bir mevsimdir, biz bakıyoruz gittiğimiz yerde bal geliyorsa duruyoruz ama bal gelmediğini gördüğümüzde yer değiştiriyoruz. Bazen iki bazen üç sefer ürün alıyoruz. Kış mevsiminde arıların ihtiyacı olacak kadar bal bırakıyoruz” diye konuştu.

“Arılar olmazsa doğanın dengesi bozulur”

Şehre yakın kovanların beslenmesi egzoz dumanları ve şehirdeki besi kaynağının balı organik olmaktan çıkardığını kaydeden Koçhan; “Tarlalara atılan ilaçlamalar da arılar için en büyük risklerdendir. Oysa ilaçlama yerine arıcılık yapılsa ekili alanların sağlık antidotu arılar ve arıcılıktır. İlaçlama olmazsa sabah erkenden çiçeğe konan arı bir başka çiçeğe gidip konuyor ve döllenmeyi sağlıyor böylelikle hastalığın gelişimini önlüyor. Arılar olmazsa doğanın dengesi bozulur” ifadelerini kullandı.

“Arıcılık daralıyor”

Yeteri kadar arıcılığın yapılmadığının altını çizen Koçhan, “Ellimizdeki istatistiklerin, arıcılığın daraldığını gösteriyor. Kamudan, tarım kurumunun mısıra, pamuğa vurduğu ilacı arı ve balığa zararlı olan zehri vurmamasını isteriz. Bu alanda örgütlü kurumların çalışması iyi oldu ve arıcılık kimliği olanlar istediği yere gidebilecek duruma getirdi buda bizim için bir avantaj oldu” diye kaydetti. Koçhan, arıcılık alanında pazarlamayla ilgili ise;  “Ben şahsen fabrikaya balımı götürmedim ve bu yıl fiyatlandırma iyi,  kendi balımı pazarladım, perakende sattım, bazen festivallere katılıyoruz yani meşguliyetimiz iyidir.” dedi.

‘İyi bal donar’

Koçhan, balın sahte olup olmadığını ise şu sözlerle ifade etti; “Biz balın sahte mi doğal mı olduğunu anlıyoruz ama halk bilmez bir de yasal desteklerde çıkınca rahat ettik, yani glikozun önüne engel çıkardılar iyi oldu. Bizim kendi peteğimiz var onları topluyoruz ve fabrikada petek haline getiriyoruz ama bizim kendi arı macunundan peteklerimiz yapıyoruz, yenmesi için ince ama kış şartlarında arıları korumak için daha kalın olanı kullanırız. İyi bal donar birde isteriz ki her aile iki üç kovan alsın ve arılarla ilgilendiklerinde anlarlar ki ne kadar farklı bir zevk ve farklı bir heves oluşturuyor. Bal ve bal ürünleri sağlığa iyi geldiği için insanların bu alana yönelmelerini isterim. Ben bir kovandan beş yüz kovana çıkardıysam onlarda neden kendi ihtiyaçlarını karşılayacak kadar uğraş vermesinler ki.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.