Basının zorlu yolculuğu

Basının zorlu yolculuğu
Bugün 24 Temmuz. Sansürün kaldırılması ve Basın Bayramı. Türkiye’de basının yolculuğunu anlamak adına Osmanlı’dan bugüne geçen yaklaşık...

Bugün 24 Temmuz. Sansürün kaldırılması ve Basın Bayramı.

Türkiye’de basının yolculuğunu anlamak adına Osmanlı’dan bugüne geçen yaklaşık 200 yıllık zorlu sürece bakmakta fayda var.

Yunan isyanının uluslararası basında yer alması ve basında görülen haberlerin Osmanlı Devleti aleyhine bir güç olarak kullanılması; o yıllarda İzmir’de yayımlanan bir gazetenin aleyhteki propagandaya karşı etkili yazılaryazması ve bunun olumlu etkilerini gören Osmanlı bürokratları ve II. Mahmud, Osmanlı Devleti’nde bir gazetenin çıkarılması gerektiği görüşünde kanaat getirmişlerdir. 1831 yılında Osmanlı Devleti’nde ilk resmi gazete olan Takvim-i Vakayi yayımlanmıştır. Bu gazetenin resmi gazete olması sebebiyle daha çok resmi haberler yayımlanmış ve gazete hükümet doğrultusunda yayın faaliyetini sürdürmüştür. Bu gazeteden on yıl sonraOsmanlı Devleti’nin ikinci gazetesi olan Ceride-i HavadisGazetesi 1840 yılında yayın hayatına başlamıştır.

Osmanlıbasını 1860 yılında daha da hareketlenmeye başlamış, bu yıllarda devletten bağımsız ve devlet politikalarını eleştiren gazeteler görülmeye başlamıştır. 1860 yılında devletten bağımsız olarak kurulan ilk gazeteler Tercüman-ıAhval Gazetesi ve 1862 senesinde Tasvir-i Efkâr Gazetesiyayımlanmıştır.

Bu yıllarda Tasvir-i Efkâr Gazetesi ile Muhbir Gazetesi’nde görülen yazılarla devletin politikaları devletten bağımsız olaraktartışılmış, devletin politikaları sert şekilde eleştirilmiştir. Bu yıllarda birbiri ardına çıkan diğer gazetelerin görülmesiyle OsmanlıDevleti’nde gerçek anlamda bağımsız bir kamuoyu oluşmuş vedevletin politikalarının tartışıldığı, eleştirildiği bir kitle gözükmeye başlamıştır. 1867 yılında Muhbir Gazetesi Avrupa’da tekrar çıkarılmıştır. Avrupa’ya kaçan Namık Kemal ve Ziya Paşa yönetimindeHürriyet Gazetesi 1868 yılında yayın hayatına başlamıştır. 1871yılında çıkan İbret Gazetesi’nde ise Osmanlı ekonomi politikaları bir bütünlük ekseninde yer almış ve eleştirilmiştir.

İbret Gazetesi hukuk kavramı üzerinde ısrarla durmuş, Gazetenin 6. sayısında milletlerarası hukuktan bahsetmiş ve her toplumun devlet istiklali olduğu sürece bu hukuktan faydalanacağını söylemiştir. Gazete belli aralıklarla birkaç kez kapatılmış, ardından Siraç Gazetesi sahibi yazar Ebüzziya Tevfik ile

Dağarcık yazarı Ahmet Mithat Efendi Rodos Adası’na, İbret yazarı Nuri Bey ile Bereketzade İsmail Hakkı Efendi Akka’ya, İbret başyazarı Namık Kemal’de Kıbrıs’taki Magosa kalesine sürgün edilmişlerdir.

Bu yıllarda devletin politikalarını eleştiren bir aydın kitlesi oluşmuş ve bu aydınlar devletin yaptıkları işleri eleştirmekle kalmamış bir toplumsal ve siyasi dönüşümde önemli rol oynamışlardır.

Bu özgür ortam Mahmut Nedim Paşa tarafından, 10 Mayıs 1876‘da çıkarılan sansür kararnamesiyle kesintiye uğradı.

  1. yüzyılın başlarında Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerindeki üstünlüğü, Balkanlardaki milliyetçi ayrılık hareketleri, içeride başlayan sistem tartışmaları ve artan talepler 2. Abdülhamit’e zor günler yaşatıyordu. Bu sıkıntılı dönemde Selanik’ten yayılan İttihatçı isyanı Abdülhamit’e geri adım attırdı ve 24 Temmuz 1908’de 2. Meşrutiyet ilan edildi.

Osmanlı için dönülmez bir yolun başlangıcı olan bu tarihte Osmanlı Matbuat Cemiyeti adıyla örgütlenmiş gazetecilerin büyük bölümü 1876’dan kalma sansür kararnamesini uymamaya karar verdi ve sansür memurları yayından önce gazeteleri kontrol edemeyecekti. Meşrutiyetin ilan edildiği günün gecesi İkdam gazetesinin sahibi Ahmet Cevdet ile Sabah Gazetesi sahibi Mihran Efendi, gazete provalarını görmek için gelen sansür memurlarını geri çevirdiler.

32 yıl sonra 25 Temmuz 1908 sabahı dağıtılan gazeteler sansürsüz olarak yayınlandı. Uzun yılların ardından ilk kez sansür memurlarının değil gazeteler, gazetecilerin tercihlerine göre basılmışlardı.

Kısa bir zaman içinde 200 yeni gazete için yayın hakkı alındı. 24 Temmuz bu anlamda gazetecilik için tarihi bir gündür.

Osmanlı’nın yıkılışının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde “24 Temmuz” basından sansürün kaldırılması ve basın bayramı olarak ilan edildi.

Aradan geçen yüzonbir yılda 1908 yılında yaşanan olayların birebir aynısı olmasa da benzer süreçler yaşandı hep Türkiye basınında.

Gazeteciler, her askeri darbe ve ardından gelen OHAL dönemlerinde benzer sıkıntılar yaşadı ve yaşamaya devam ediyor.

Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2018 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye 180 ülke arasında 157'nci sırada.

Tutuklu gazetecilerin durumu ve basının yaşadığı zor koşullar gün geçtikçe artarken; zor koşullar altında demokrasinin dördüncü kuvveti olmaktan çıkarılan basın tabiri caizse can çekişiyor artık.

Gerçek bir bayram için; basın özgürlüğünü kısıtlayıcı maddeler ortadan kaldırılarak, ayrım gözetilmeksizin ekonomik güvence altına alınacak yeni bir mesleki düzenlemeyle basının özgür varlığını gerektiren tüm koşullar oluşturulmalı.

Hal böyle iken bugüne “bayram” demenin çok da bir anlamı yok.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.