Suçlu kim?

Suçlu kim?
Optimar araştırma şirketinin 7-14 Mayıs tarihleri arasında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de kendini Müslüman olarak tanımlayanların...

Optimar araştırma şirketinin 7-14 Mayıs tarihleri arasında yaptığı bir araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de kendini Müslüman olarak tanımlayanların oranı yüzde 89.5!

Aynı şirketin 2 yıl önce yaptığı bir araştırmada bu oranın yaklaşık yüzde 96 civarında olduğunu hatırlatalım.

Yani iki yılda yüzde 6,5 oranında tersine bir değişim var.

Dine karşı oluşan bir tepkiselliğin olduğu sonucunu ortaya çıkaran ciddi bir rakam.

Peki, bunun sebebi ne?

Bunu din ile sistem arasındaki ilişkiyle açıklamak mümkün mü?

Tek başına yeterli gelmez sanırım.

Ancak şunu söylemek mümkündür herhalde.

Din konusunda birçok insanın hem fikir olduğu bir ön yargı var.

Din, insanın kötü yanlarını yontar, ahlaki, insani yönlerini daha bir disipline eder ve birçok sorun dini referanslarla çözülebilir, dahası din; insanları daha ahlaklı, adaletli ve dürüst kılar.

Optimar’ın yaptığı araştırma, bu geleneksel anlayışın geçen sürede ters yüz olmaya başladığını gösteriyor.

Şunu söylemek haddini aşmak olur mu?

Siz karar verin.

Dini referanslarla ortaya çıkan anlayışların yaptıkları icraatlar ve Dinin sisteme entegre edilme çabası.

Bu tartışılabilir sanırım.

Din, insan ve sistem ve çıkarsal ilişkiler.

Sistemin, insanların ve siyasetçilerin dini ve tabi olan insanları kendi çıkarı için kullanma çabası.

Bu tek başına yeterli mi?

Değil elbette.

Ancak bir yerden başlamak gerekiyorsa insan, sistem ve çıkarsal ilişkilerinden başlanmalı bunu sorgulamaya.

(…)

İyi insan hangi dine ideolojiye tabi olursa olsun icraatı tabi olduğu anlayışı zenginleştirir, yani iyi insan/iyi siyasetçi, tabi olduğu anlayışın üzerine pratikleriyle değer katar.

Toplumda bunun üzerinden bir katma değer oluşur.

Çıkarsal ilişkiler üzerine inşa edilen Sistemin kendine entegre ettiği insan ve sistematik bir dönüştürme.

Sistemin devamlılığında sadece dini kullanışlı bir alan olarak gören anlayış entegrasyonla sadece dinin kullanışlı alanından kendi devamlılığını sağlamayı amaçlıyor ve bunun için de kullanışlı insanlar oluşturuyor.

Bu kullanışlılığın merkezinde de sistem ve çıkarsal öncelikleri olduğu için toplum ve dolayısıyla asıl din öteleniyor.

Böyle bir tablo da o yüzden ortaya çıkıyor desek yanlış olmaz herhalde.

Mücahit Bilici “Kullanışlı battallar” adı altında bir paylaşım yapmıştı geçtiğimiz günlerde.

Şöyle diyor Bilici, “Muktedir siyasetçiler her zaman kişiliksiz insanları tercih eder. Kişiliksizlik ve kullanışlılık arasında birebir ilişki vardır. Bir insanın bir alete dönüşmesi durumunda minimum kayıp sadece kullanışlı battallarda mümkündür. Battal hem laçka anlamında büyük hem de geçersiz demek. Aletleşen bu tür insanlar, etik olarak iptal olmuş insanlardır ve geçerlilikten yana düşkün sayılırlar. Kullanışlı battal, fikren ve vicdanen geçersiz olduğu halde araçsal olarak kullanışlı olandır. Nice insan vardır ki kendilerinden maaşlarını çıkardığınızda geriye hiçbir şey kalmıyor. Kullanışlı battallar ile muktedir siyasetçiler arasındaki simbiyotik ilişki tarih boyunca tezahür etmiş ve lüzumunu dünya aleme isbat etmiş bir ilişkidir. Nietzsche "siyasetçi insanları iki sınıfa ayırır: kullanılacaklar ve düşmanlar" derken taşı gediğine koymuştur.

Şununla bağlasak yanlış olmaz herhalde: İster Din ister İdeoloji, çıkarsal ilişkiler üzerinden yürüyen sistemlerle deforme ediliyor. Yani suç din/ideoloji de değil.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.