Kentin kayıp sakinleri: Çocuklar

Kentin kayıp sakinleri: Çocuklar
Yaklaşan yerel seçimler için meydanlarda sıralanan vaatler arasında, çocuklar kendilerine pek yer bulamıyor. Mekânda Adalet Derneği’nden Barış İne,...

Yaklaşan yerel seçimler için meydanlarda sıralanan vaatler arasında, çocuklar kendilerine pek yer bulamıyor. Mekânda Adalet Derneği’nden Barış İne, seçim bildirgelerinin birtakım ezberlerle oluşturulduğunu belirtirken, Ayşe Adanalı ise çocukların hareket ettikleri oranda şehri tanıyabildiklerini vurguluyor

Foto: Arşiv

DİYARBAKIR YENİGÜN - Yaklaşan yerel seçimler nüfusunun yaklaşık üçte birini çocukların oluşturduğu Türkiye’de yerel yönetimlerin çocuk politikalarını tartışmayı da zorunlu kılıyor. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2017 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun yüzde 28,3'ünü çocuklar oluşturuyor. İstanbul'da ise bu oran yüzde 26,3. Oysa var olan tartışmalar arasında bu mesele gündemin oldukça uzağında kalıyor. Bianet’ten Hakan Kaya,  meydanlarda sıralanan vaatler arasında kendisine pek yer bulamayan çocukları ve kent yaşamını, Mekânda Adalet Derneği’nden Ayşe Adanalı, Barış İne ve iki çocuk babası Erkan Şahin’le konuştu.

Barış İne: Sürdürülebilir projeler geliştirilmeli

Mekânda Adalet Derneği’nden Barış İne, seçim bildirgelerinin birtakım ezberlerle oluşturulduğunu belirterek, çocukluğun hep gelip geçici bir dönem olarak görüldüğünü söyledi. İne, bir an önce reşit olup hayata katılması beklendiği için uygulanan politikaların da geçici olduğu ama sonuçta çocukların her yerde olduğunu vurguladı. İne, şunları ekliyor:

“Mekân, en çok kullanan değil o mekân içinde en dezavantajlı olan, en ihtiyacı olan grup odağa alınarak üretilmeli. Bu odakların bir de kesişim noktaları var. Engelli çocuklar var, onların ihtiyaçları daha da fazla. Onların ihtiyaçlarının pratik edilmesi çok önemli. İkincisi de bu meseleyi bir süreç olarak görmek. ‘Politika’ adı verilecekse de bir politika silsilesi haline getirilmesi, sadece karar alıcının iktidar süresi boyunca değil daha sürdürülebilir birtakım projeler geliştirilmesi, sivil inisiyatiflerle işbirlikleri içine girilebilmesi gerekir.

“Hem zaman hem de mekân bulmak problem”

Çocukların gündelik hayatının neredeyse her anı ebeveyn tarafından belirleniyor. Tabii çocuğun güvenliği için belli bir ölçüde böyle olması gerekiyor ama bu akış içerisinde kendilerinin deneyim yaşayabileceği zaman aralıkları açmak gerekiyor. Hem zamanı hem de özellikle İstanbul’da mekânı bulmakta problem var. Kentteki karmaşa da çocuğun dikkatini dağıtıyor. Bu da çocuğu dış mekândan soyutlayan sebeplerden bir tanesi. Çünkü aslında biz çocuğu – ki bu da bir ezber -  sürekli dikkati dağılan bir varlık olarak görüyoruz ama aslında o bir arayış. Dikkatini bir yere vermek için bir arayışta. O arayışa izin verebilecek tasarımların düşünülmesi gerekiyor, hem de o arayış cevap bulduğu zaman da çocuğu çok fazla rahatsız etmeyecek bir ortamın hazırlanabilmesi gerekiyor. Şehirde böyle bir şey mevcut şartlarda erişkinler için yok, çocuklar için olması imkânsız zaten.”

“Çocuklar hareket ettikleri oranda şehri tanıyabiliyor”

"95 cm. Mega Kentin Mini Yurttaşları", Mekânda Adalet Derneği’nin kentte yaşayan çocukların bakış açısıyla anlattığı bir belgesel projesi. Farklı uzmanlık alanlarından bir araya gelen bireylerin oluşturduğu projede yer alan isimlerden biri olan gazeteci Ayşe Adanalı, çocukların hareket ettikleri oranda şehri tanıyabildiklerini vurguluyor. Adanalı sözlerine şöyle devam ediyor:

“İlk rahatsızlık duydukları şeyler sesler. Büyük makineler tarzında şeyler. Belgeselde de yer alan bir çocuk gözünden örnek vereceğim: Güvenlikli sitede yaşayan bir çocuk olan Emir’in sitenin içindeki her noktayı bilmesi, site dışındaki kedilerin kötü, içindekilerin iyi olması, o duvarın dışına adım attığı anda korku hissetmesi… Bence çok güzel bir örnek. Güvenli kentler çocuklar için önemli. Çocuklar çok az insanla ilişkide oluyor, çok dar bir alan içinde hareketleri var. Gerçekten hapishanede gibi yaşıyorlar. Hep bir tehlike var. Mesela bir çocuğa sürekli kafana taş düşebilir denmiş, çocuk gerçekten yürürken sürekli kafasına bir şey düşecekmiş korkusu yaşıyor. Bu çocuk ne kadar sağlıklı bir çocukluk deneyimi yaşayabilir ki böyle bir kaos içinde. Fatma, belgeseldeki mülteci çocuk… Onun sokakta yürürken bile dış dünyaya karşı duyduğu güvensizliği hangi vaatle nasıl yıkabilirsiniz bu örneği iyi çalışmadan?”

“Parklar pislik içinde, basket potaları kırık”

İki çocuk sahibi bir kent sakini olan Erkan Şahin, partilerin bildirgelerinin her seçimde tekrarlanan ezberlerden öteye geçemediğini savunuyor. Parkların, kreşlerin yetersiz olduğunu söyleyen Şahin şöyle konuşuyor:

“Parklar çok kötü durumda, pislik içinde. Haliyle çocuğunuzu çekinerek oynatıyorsunuz. Önce onların temizlenmesi gerekiyor. Bir şeyi yapmak değil, sürdürülebilir kılmak önemli yerel yönetimler açısından. Her çocuğun parklara, yeşil alanlara erişim hakkı olmalı. Çocuklar için düzenlenen ücretsiz etkinlikler vasat. Çocukların önüne bir masa, iki kağıt atıyorlar, al canım çiz diyorlar, bu kadar. Ama kâr getirisi olan bir etkinlik olduğu zaman bu imkânların sınırları genişliyor. Çocuğum için bir şey yapmak istediğimde hep bir ekonomik engelle karşılaşıyorum. Onu bir müzik enstrümanıyla tanıştırmak istediğimde önce enstrümanı alacak paramın olması gerekiyor. Çocuklara açık bir oyun sahamız yok mesela. Basket sahası varsa bile ya potası kırıktır ya filesi düğümlenmiştir ya da betonu bozuktur. Birçok çocuk odasına kapanıyor ve orada kalmayı yeğliyor çünkü onu cezbedecek bir şey yok kentte.”

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.