Diyarbakır Barosu'ndan Diyarbakır Valiliği'ne dava

Diyarbakır Barosu'ndan Diyarbakır Valiliği'ne dava
Diyarbakır Barosu, bugün (25 Kasım) kadınların düzenlemeyi planladığı yürüyüşün Valilik tarafından yasaklanmasına karşı harekete geçti.

Diyarbakır Barosu, 'Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü' kapsamındaki etkinliğin 16.00-19.00 saatleri arasındaki yasaklanma kararına karşı Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinde yürütmeyi durdurma talepli iptal davası açtı.

İşte açıklamanın tamamı;

Diyarbakır Valiliğince 24.11.2023 tarihli http://www.diyarbakir.gov.tr./basın duyurusu -yasaklama kararıyla 5442 sayılı il idaresi kanununun 11/A,B ve C maddeleri gereğince 25.11.2023 cumartesi günü 16:00-19:00 saatleri arasında yapılmak istenen "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" konulu etkinliğin yasaklandığı hususunda karar verilmiştir.

1- İş bu karar haksız ve hukuka aykırı olup toplantı ve gösteri hakkının ihlal edildiğinden iptali gerekir. Şöyle ki;

2- -Dava konusu işlem “Sebep” yönünden hukuka aykırıdır. Sebep, yönetsel işlemi tesis etmeye iten nedenleri ifade eder. İdari işlemin sebep unsurunda üç farklı şekilde hukuka aykırılık olabilir. a) idarenin gösterdiği nedenin mevcut olmaması, b) idarenin gösterdiği nedenin hukuki tavsifinde hukuka aykırılık olması, c) idari işlemin sebep ve konu unsuru arasındaki ölçüsüzlük bulunması hallerinde işlem sakat olur. İdare Hukukunda işlemler kendilerinden önce gelen ve nesnel kurallarla belirlenmiş bulunan "sebep"e dayanmalıdırlar. İdari işlemlerde sebep; idari işlemden önce gelen, idari işlemin dışında ve idareyi böyle bir işlem yapmaya yönelten etkenlerdir. Sebep, idari işlemin dayanağını oluşturur ve idari işlemin bir tür gerekçesidir. Eğer idari işleme sebep olarak gösterilen nesnel kuralın olaya ilişkin nitelendirilmesinde hata yapılmışsa idari işlem sebep unsuru bakımından sakattır ve iptali gerekir. Dava konusu işlem ile temel hak ve hürriyetleri ihlal edici nitelikte, yasal dayanaktan yoksun bir şekilde Diyarbakır İl Sınırları içerisinde 25 Kasım kadına yönelik şiddetle uluslararası mücadele günü etkinliğinin yasaklanması gözetildiğinde, dayanaktan yoksun ve keyfi bir şekilde tesis edilen iş bu davaya konu karar hukuka aykırıdır.

3- Anayasa Mahkemesi, 13.06.1985 gün ve 1984/14 E., 1985/7 K. Sayılı kararında; “Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir alanda kanunun emrine dayanarak yürütme organınca alınacak önlemlerin objektif nitelik taşıması ve idarenin keyfî uygulamalarına sebep olacak geniş takdir yetkisi vermemesi gerektiği” vurgusu yapmıştır. Temel hak ve özgürlükler alanında yasama organının, keyfîliğe izin vermeyen, öngörülebilir düzenlemeler yapma zorunluluğu vardır. İdareye keyfî uygulamalara meydan verebilecek çok geniş bir takdir yetkisi tanınması Anayasa’ya aykırı olabilecektir. Aksi bir durumda temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin Anayasa’nın 13’üncü maddesi hükmüne de aykırılık oluşturacaktır.

4- Dava konusu işlem “amaç” yönünden de hukuka aykırılık teşkil etmektedir. Amaç unsuru idari işlemle ulaşılmak istenen nihai sonuçtur. Amaç, idari işlemi yapan kişinin bu işlemle ulaşmak istediği sonuç konusunda niyet ve düşünceleri, idari işlemin sübjektif unsurudur. Kamu yararına yönelik olmayan, kamu yararına yabancı bir amaçla yapılan idari işlemler, amaç unsuru bakımından hukuka aykırı olur. Yetki saptırmasıyla sakattırlar ve bu nedenle iptal edilmeleri gerekmektedir. Kişisel amaç, siyasal amaç veya üçüncü kişiye yarar sağlama maksadı olabilir. Yönetsel işlemle varılmak istenen amaç ‘kamu yararı’ olup, kuruluşlar kendilerine tanınan yetkileri ancak kamu yararı için kullanabilecektir. Barışçıl toplantı hakkını yasaklayıcı nitelikte, davalı idare tarafından alınan karar, temel hak ve hürriyetlerinin takdir yetkisi kötüye kullanılmak suretiyle keyfi bir şekilde ihlaline sebebiyet vermektedir. Bu kapsamda, hukuki dayanaktan yoksun olup amaç unsuruna açıkça aykırı dava konusu işlemin iptali gerekir.

5-Davalı idare tarafından 25.11.2023 günü 16:00-19:00 saatleri arasında yapılacak etkinliklerin yasaklandığı hususu belirtilmiştir. Barışçıl nitelikte yapılmak istenilen açık hava toplantılarının, kadın yürüyüşlerinin engellenmesi, 1982 Anayasasının 34 ve AİHS’nin 11. Maddesi gereğince toplantı ve gösteri hürriyetinin ihlali niteliğindedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, demokratik toplumun en temel değerleri arasında yer almakta olup bireylerin ortak fikirlerini birlikte savunmak ve başkalarına duyurmak için bir araya gelebilme imkânını korumayı amaçlamaktadır. Kolektif bir şekilde kullanılan ve düşüncelerini ifade etmek isteyen kişilere şiddeti dışlayan yöntemlerle düşüncelerini açıklama imkânı veren bu hak çoğulcu demokrasilerin gelişmesinde zorunlu olan farklı düşüncelerin ortaya çıkması, korunması ve yayılmasını güvence altına almaktadır Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 79;).

6-Hak ya da özgürlüğe bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin “kanuni” bir dayanağının bulunması zorunludur. Kanunilik ölçütü aynı zamanda maddi bir içeriği de gerektirir ve bu noktada kanunun niteliği önem kazanır. Bu anlamıyla kanunilik ölçütü, sınırlamaya ilişkin kuralın "erişilebilirliği"ni ve öngörülebilirliği ile kesinliğini ifade eden "belirliliği"ni garanti altına alır. Belirlilik, bir kuralın keyfîliğe yol açmayacak bir içerikte olmasını ifade eder. Temel hakların sınırlandırılmasına ilişkin kanuni düzenlemenin içerik, amaç ve kapsam bakımından belirli ve muhataplarının hukuksal durumlarını algılayabilecekleri açıklıkta olması gerekir. Bir kanuni düzenlemede, hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağı ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağı belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya konmalıdır. Bu durumda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaklı hâle gelebilir. Böylece hukuk güvenliği sağlanarak kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçilmiş olur (Hayriye Özdemir, §§ 56, 57).

7-Temel hak ve özgürlükler alanında yasama organının keyfîliğe izin vermeyen öngörülebilir düzenlemeler yapma zorunluluğu vardır. İdareye keyfî uygulamalara meydan verebilecek çok geniş bir takdir yetkisi tanınması Anayasa’ya aykırı olabilecektir. Temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir alanda kanunun emrine dayanılarak yürütme organınca alınacak önlemler objektif nitelik taşımalı ve idareye keyfî uygulamalara sebep olacak geniş takdir yetkisi vermemelidir (AYM, E.1984/14, K.1985/7, 13/6/1985; Tuğba Arslan, § 89). Hukuksal durumların takdirindeki belirsizlik, temel haklar alanında getirilen güvencelerin işlevsiz hâle gelmesine neden olur. Zira ilgili kanuni düzenlemenin hangi davranış veya olgulara hangi hukuksal sonuçların bağlanacağını ve bu bağlamda kamusal makamlar için nasıl bir müdahale yetkisinin doğacağını belirli bir kesinlik ölçüsünde ortaya koymaması durumunda bireylerin hak ve yükümlülüklerini öngörerek davranışlarını bu doğrultuda tanzim etmeleri olanaksız hâle gelebilecektir (Hayriye Özdemir, § 57 ). Aksi bir durumda Anayasa’nın 13. maddesinin aradığı anlamda kamu gücünü kullanan organların keyfî davranışlarının önüne geçen ve kişilerin hukuku bilmelerine yardımcı olacak erişilebilir, öngörülebilir ve kesin nitelikte bir kanun hükmünün bulunmadığı sonucuna varılacaktır. (Tuğba Arslan, § 91). 8-Somut olayda Diyarbakır Valiliği il genelinde "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete karşı uluslararası mücadele Günü" etkinliği kapsamında saat 16:00 da yapılmak istenilen basın açıklaması ve yürüyüş etkinliğini, kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu göz önüne alındığında can ve mal güvenliğinin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin ve kamu esenliğinin sağlanması güçleşeceği gerekçesi ile yasaklamıştır. Anayasa'nın 34. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçları gerçekleştirmek için gerekli görülen önlemler ile aynı madde kapsamındaki hakları arasında adil bir denge sağlanmamıştır. Bu kapsamda, Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edilmektedir.

9-YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİMİZ Dava konusu idari işlemle, toplantı ve gösteri hakkının ihlal edilmesi, uygulanması durumunda telafisi imkansız sonuçlar taşımaktadır. Açıkça hukuka aykırı olan ve temel hakların kullanımı hususunda telafisi imkansız zararlara sebebiyet verebileceği gözetildiğinde, davalı idarenin cevap dilekçesini beklemeden ve ivedi olarak YÜRÜTMENİN DURDURULMASI KARARI VERİLMELİDİR.

10-DİYARBAKIR BAROSU’NUN DAVA VE MENFAAT EHLİYETİ 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca avukatlık, bir yandan kamu hizmeti bir yandan da serbest (hem kamu hizmeti hem de serbest desek mi?) bir meslektir. Kamusallık ve serbestlik unsurlarını bir aradalığı avukatlık mesleğinin hem toplumsal yönü hem de savunmayı temsil etmesi itibariyle bağımsız ve özgür olması gerekliliği ile açıklanabilir. Dolayısıyla bu iki unsurun birlikteliği avukatlık mesleğine özgüdür. Nitekim aynı maddenin 2. fıkrası, 'Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder' hükmünü içerir. Tam da bağımsız yargının kurucu unsuru olarak keza bağımsız savunmanın temsilcisi olarak serbest ve özgür olması gerekir. Avukatlık, serbest ve özgür olabildiği oranda kamusaldır. Yüksek Mahkeme kararları, kanuni düzenlemeler, TBMM görüşme tutanakları açıkça göstermektedir ki; Baroların hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunma, koruma ve bu kavramlara işlerlik kazandırma görevinin bir gereği olarak, Baroların bağımsız bir temsil ehliyeti bulunmaktadır. Diğer bir deyişle, yargı fonksiyonu içinde; ‘Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve temsil etmek’ münhasıran Baroların yetki, görev, ehliyet ve menfaatidir. Bu münhasır vazifesini yerine getirmesi hukuk devletinin oluşması için olmazsa olmazdır. Bu cümlenin tersi (mefhumu muhalifi) yorumuyla; Baroların bu vazifesine yürütme organından gelecek bir müdahale, hukuk devletinin hayata geçmesine engel olur.

11- Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen gündür. BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Böyle bir günde tüm dünyada kadınlar şiddete karşı farkındalık yaratmak amacıyla çeşitlik etkinlikler yapmaktadır. Tamamen barışçıl bir ortamda geçen etkinliklerin yasaklanması idarenin takdir hakkını kötüye kullandığının açık göstergesidir. SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda açıklandığı ve re’sen gözetilecek hususlarla birlikte; 1- Diyarbakır Valiliğince "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü" etkinliklerinin yasaklanmasına dair 5442 sayılı il idaresi kanununun 11/A,B ve C maddelerine istinaden alınan 24.11.2023 tarihli kararının ivedilikle savunma alınmaksızın YÜRÜTMESININ DURDURULMASINA ve İPTALİNE, 2-Yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederiz. 25.11.2023 (Haber Merkezi)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.