Çözüm, mümkün mü? - 2

Çözüm, mümkün mü? - 2
Peki, ne demişler ona bakalım bir de. Yine Mahmut Bozarslan’ın aktarımlarından faydalanalım. Bhabha, Türkiye’deki sorunun Güney Afrika ile benzerliklerinin...

Peki, ne demişler ona bakalım bir de.

Yine Mahmut Bozarslan’ın aktarımlarından faydalanalım.

Bhabha, Türkiye’deki sorunun Güney Afrika ile benzerliklerinin olduğuna dikkat çekerek, çözümün diyalogda olduğuna vurgu yapmış: “Benzerlikler şudur; etnik kimlik üzerinden bir çatışma oldu ve bu etnik kimlik Güney Afrika’da oldu. Farklılıklar burada avantaj olabilir, en azından aynı dine inanan iki toplum var. En azından yüzyıllardır aynı kültürde yaşıyorlar. Aynı zamanda bir şekilde birbirlerinin kimliğini kabul ediyorlar. Bize göre Türkiye’de Güney Afrika’dan daha rahat olur. Korkularınızı görün, Kürtlere, Türkiye kimliği içinde kimliklerini ifade etme şansı verin. Kimliğinizi tek ülke bağlamında koruyun. İki tarafı da aynı masada buluşturmak gerekir. Tarafları farklılıklar üzerinden değil, ortaklılar üzerinde tartışmalı ve sonrasında bu bağlamda anayasal bir çözüme varmalı” dedi.

Roelf Meyer de Kürt sorununun çözümünün masa olduğunu belirterek, deneyimlerini şöyle aktarmış: “Bütün ülkelerdeki sorunlarda koşullar benzersizdir. Bu nedenle Güney Afrika ve Türkiye’yi karşılaştırmak doğru değil. Kürt sorunu ve Güney Afrika’daki sorunu karşılaştırmak imkansız. Sadece Güney Afrika değil Dünyanın diğer yerlerindeki çatışmalara baktığınızda, insanlar bütün temelleriyle masaya oturursa, çatışmanın tarafları oturursa, çözüm olur. Bizim ihraç edeceğimiz şey diyalog olur. Bizim tavsiyemiz, masaya gelin, oturun ve konuşun. Bütün tarafların katılımı için şartları oluşturun. Tüm katılımcıların dahil olacağı şartları oluşturun. Bazılarının dışarda kaldığı ortam oluşturamazsınız. Herkesin kendini haklarını ve kendi sorumluluğunu bildiği şartları oluşturmak zorundasınız. Böylece herksin orda olma hakkı olur. Şartlar eşit olmalı”

1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulunan ve 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulunan Gazete Duvar yazarı Ayden Selcen’in toplantı ile ilgili aldığı notlara da bakmakta fayda var sanırım:

“GAC’de hiçbir biçimde müzakere sürecine bir “üçüncü göz” alınmadığını ve aranmadığını, Mandela’nın 27 yıl cezaevinde tutulduktan sonra ön koşulsuz salıverildiğini, cinayetler dahil siyasal şiddetin Mandela özgürlüğüne kavuştuktan sonra 1990-94 arasında zirveye çıktığını ancak bu durumun başlayan müzakereleri aksatmadığını, görüşmelerin mutlaka gözden uzakta, gizlilik içinde başlaması ve medyanın kesinlikle işin içine karıştırılmaması öğüdünü kaydettim ama benimsemedim. Şiddet eylemlerine rağmen müzakerelerin sekteye uğramasını önleyen gücün “kader ortaklığı” algısı olduğunu en başa yazdım”

Niyet, irade, cesaret: Bu sacayağın barış süreçlerinin temeli olduğunu bir kenara yazdım. Ayrıca müzakerecinin değil de liderin başat görevinin kendine oy veren kitleyi ikna ve onlardan yetki devşirmek olduğu da söylendi. Orada uluslararası arka planda Soğuk Savaş’ın sona ermesinin müzakere yolunu açtığını düşündüm. Ancak konu hakkındaki soruma verdiği yanıtta Meyer, arada böyle bir bağlam bağıntısı olmadığını belirtti.

İki yıl Polis (bizdeki İçişleri) Bakan Yardımcısı görevinde de bulunan Meyer, ANC’nin eylemleriyle ülkeyi yönetilemez hale ve hatta iç savaşın eşiğine getirdiğini aktardı. İç savaşın kaçınılmaz olduğuna ikna olduklarında müzakereye girdiklerini de dile getirdi. Şimdi ömür boyu dostu olarak gördüğü Bhabha’yı o dönemde azılı düşmanı bellediğini dürüstlükle ifade etti. Güvenlik önlemlerinin birincil uygulayıcısı olarak Bakan Yardımcılığı sırasında her gününü bir “cephede” geçirdiğini, bu saha deneyiminden edindiği izlenimin rejimin değişmesi konusunda tümüyle ikna olması sonucunu doğurduğunu paylaştı.” (Devam Edecek)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.