Anlam(aya) çalışmak…

Teknoloji, tüketim alışkanlıkları ve yeni yaşam tarzları…

Hepsi mutsuzluk üreten vahşi mekanizmanın dişlileri gibi tıkır tıkır işliyor. Hepimiz belirli şeyleri yapmaya kurgulanmış ruhsuz robotlar gibi rutin bir şekilde işliyoruz maalesef.

Sosyolog Mesut Hazır, biraz da çaresizlik içinde kaldığımıza vurgu yaparak yeni nesli ve toplumun bu haline yaparak şunları yazmış:

Ulaşmayı arzuladığımız ödülleri yerine getireceğimiz görevlerle elde etme umudunun kaybedildiği bir çağda yaşıyoruz. Bunun özellikle gençlerin omuzlarına yüklediği ağırlık çok büyük.

Hal böyle olunca mutluluk çalışarak ulaşılabilecek bir hedef olmaktan çıkıyor ve o mutluluğun her nasılsa kendilerini bulmasının gerekliliğine inanmış, koşulsuz hak edişini bekleyen ve peşin ödenecek bu hak ediş karşılığında hiçbir taahhütte bulunmayan bir nesil geliyor.

Dolayısıyla söz konusu nesil varoluşsal sancısı omuzlarına peşin olarak yüklenmiş bir hayatın alacaklısı olarak karşımıza dikilmiş bekliyor. Bizim ise geleceği belirsizlik, geçmişi ise kof bir retrotopya olan bomboş nasihatler dışında onlara sunacak hiçbir şeyimiz yok.

Toplumsal eşitsizlikle beraber, teknolojiyle harmanlanan müthiş bir hızlı yaşamla anlık değişimi, anlamadan yaşıyoruz.

Bilgiyi hızlı ve sürekli değişken bir şekilde tüketiyoruz.

Sadece bilgiyi mi?

Binlerce yıllık tecrübelerle oluşan geleneklerimizi bir çırpıda bir kenara atıyoruz. Kof bir gelecek yaratıyoruz kısacası.

Çelişkileri içinde barındıran bir teknoloji hastalığıyla; sözde sosyalleştiren aslında yalnızlaştıran, hasreti, sevgiyi, anlamayı, hoşgörüyü yok eden sosyal medyayla bunları yapıyoruz.

İletişim çağında parçalanıyoruz. Hem de geçmiş ve geleceği kaybederek.

Dünyanın gidişatına dair olumlu bir şey söylemek imkansız.

Sözde çağdaş toplumun ve beraberinde getirdiği sosyal bozulmanın koşullarını gerçekçi bir bakış açısıyla analiz edip, çözüm üretmek yerine; akıntıya kapılan bir dal gibi çaresiz ve mutsuz izlemekten başka bir şey yapamıyoruz.

Kapitalizmin ve sözde modernliğin bize sunduğu çelişkili gelecek yerine; vadesi dolduğuna inanılan geçmişteki toplumsal formlara doğru arayışlar olmalı hayatımızın merkezinde.

İnsanlığı geçmişle gelecek arasına sıkıştıran/yok eden ve kötümser olmaya zorlayan bu koşullardan bir çıkış yolu olmalı elbette…

Ama nasıl?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arşivi